Çevirmen: Khentimentiu
Zhang Le hafifçe gülümsedi.
“Mu Bey, gecenin karanlığı yüzünden birbirimizin yüzünü göremediğimizi söylemiştim ya. Sana verdiğim yemeğin general’den geldiğini nereden çıkardın? Gerçekten onun yolladığı bir şey olsaydı, tanımaz mıydım hiç?”
Mu Yi Fan cevap vermedi. Sadece parıldayan gözleriyle ona baktı.
Zhang Le, Mu Yi Fan’ın bakışları karşısında huzursuzlandı. Durumu kurtarmak için hemen bir bahane buldu.
“Şey… Zheng Amca, annemle babam hâlâ beni bekliyor. Daha sonra konuşuruz.”
Zheng Guo Zong başını salladı.
“Tamam, biz biraz toparlanalım, sonra hep birlikte oturur konuşuruz.”
Zhang Le ayrıldıktan sonra, Zheng Guo Zong hemen Mu Yi Fan’a döndü.
“Bu çocuk, balığın kimden geldiğini gayet iyi biliyor.”
Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian’ın bulunduğu yöne doğru baktı. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı.
“Büyük ihtimalle Zhan Bei Tian yolladı.”
Kafası iyice karışmıştı artık. Bu adamı git gide daha az tanıyor gibi hissediyordu. Her fırsatta onu öldürmek istiyordu ama neden bu adam ona hep tuhaf bir şekilde yaklaşıyordu?
Zheng Guo Zong tebessüm etti.
“Ben sana söylemiştim, general sana değer veriyor diye. Sen sürekli onun seni düşman olarak gördüğünü söylüyorsun ama ben bugüne kadar onun seni düşman gibi gördüğünü hiç düşünmedim. Sonuçta seni villaya elini kolunu sallaya sallaya girip çıkmana izin verecek kadar serbest bırakıyor.”
“Seni gidi sahtekar doktor. Zhan Bei Tian’ın avukatlığını yaptığının farkında mısın? Ama unutma, ben de senin oğlun gibi zombiyim. O her an bizi öldürebilir.”
Zheng Guo Zong yine sakinlikle gülümsedi.
“Evet, zombileri öldürebilir. Ama henüz böyle bir şey olmadı, değil mi? Her şeyi olmuş gibi varsayarak onun hakkında kötü düşünemem. Ya yanılıyorsak? Ya onun gerçek karakterini görmezden geliyorsan?”
Mu Yi Fan öylece donakaldı.
Zheng Guo Zong’un sözleri, kafasında yankılanan bir uyanış çanı gibi çarptı. Bilinçaltında hep, Başrol’ün onu kitapta olduğu gibi işkenceyle öldüreceğini düşünüyordu. Ama belki de bu seferki Mu Yi Fan farklı olduğu için onu bağışlıyordu.
Yine de… Başrol onu hâlâ tam anlamıyla insan olarak görmüyordu. Yoksa pirinç deposundaki olayda onu yanlış anlamazdı.
Zheng Guo Zong, Mu Yi Fan’ın sessizliğini yanlış anladı.
“Mu Mu, ben de sana ilk başta pek güvenmiyordum. Ama şu son zamanlarda general’in sana karşı kötü niyeti olduğunu hiç sanmıyorum. Soğuk davranıyor gibi görünse de kalbi yumuşak. Bak, buradaki hayatta kalanları dışarıda süründürmek yerine villada barındırıyor.”
Mu Yi Fan Zhan Bei Tian’ın olduğu yöne bir kez daha baktı. O sırada Zhan Bei Tian, Rong ailesiyle konuşuyordu. Annesiyle kızın “damat tanışması” gibi sahneye sahne katıyordu. Ne kadar baksa o kadar canı sıkılıyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Hemen bakışını kaçırdı ve konuyu değiştirdi.
“Şey… Şarlatan doktor, senden bir ricam var.”
“Nedir?”
Mu Yi Fan kulağına fısıldadı.
“Zhan Bei Tian’a gidip… Mu Yi Fan’ın vücudu iyi değilmiş git de bir bak der misin?”
Zheng Guo Zong kahkahayı bastı.
“Vay uyanık seni! Sonunda sen de general’in peşine düştün ha! Tamam, gidip onu kandırırım. Annesiyle kızı da fırsat bu fırsat kıskançlıktan çatlasın!”
“…”
Belli ki doktor yanlış anlamıştı. Neyse, artık çok geçti.
Zheng Guo Zong elini salladı ve Mu Yi Fan’a odasına dönmesini işaret etti.
“Sen odaya geç, yat. Mümkünse biraz dramatize et. Ne kadar perişan görünürsen, Zhan o kadar ilgilenir.”
“…”
Zhan Bei Tian, aptal mıydı? Bir zombi nasıl kötü olabilirdi ki zaten?
Mu Yi Fan odasına dönünce, Zheng Guo Zong birkaç tur koşup kendini telaşlı bir hâle soktu ve soluğu Zhan Bei Tian’ın yanında aldı.
“Zhan… Zhan general!”
Zhan Bei Tian, Zheng Guo Zong’un telaşlı gelişini görünce hemen ciddileşti.
“Ne oldu?”
Rong Annesi, Rong Yan ve Rong Xue de dönüp ona baktılar.
Zheng Guo Zong derin nefesler alarak konuştu.
“Mu… Mu’nun vücudu kötüleşmiş gibi, hemen gelip bir baksanız iyi olur.”
Zhan Bei Tian’ın yüzü değişti. Bir an bile düşünmeden koşarak villaya gitti.
Zheng Guo Zong, onun telaşlı haliyle uzaklaştığını görünce içinden “Mu Yi Fan’a bu kadar değer veriyor işte.” diye geçirdi.
Rong Yan, Zhan Bei Tian’ın hemen gitmesine üzülmüştü. Daha yeni konuşmaya başlamışlardı. Doktor Zheng’e döndü.
“Doktor Zheng, Mu Bey’in nesi varmış acaba?”
Zheng Guo Zong başını iki yana salladı.
“Bilmiyorum. Ama bir gariplik olduğunu fark edince hemen general’e haber verdim.”
Rong Xue kaşlarını çattı.
“Sen doktor değil misin? Madem bir şey var, sen baksana. Zhan Bei Tian ne anlar hastalıktan?”
Zheng Guo Zong bilgece bir tavırla cevapladı.
“Mu Mu’nun bedenini sadece general muayene edebilir.”
Rong Xue yüzünü buruşturdu.
“Ne biçim hastalık bu?”
“Rong Xue!” Annesi kaş göz işaretiyle onu susturdu. Ardından Zheng Guo Zong’a döndü.
“Doktor Zheng, size bir şey sormak istiyorum.”
Zheng Guo Zong güldü.
“Buyurun, dinliyorum.”
“Şöyle ki… Dün, yeni doğmuş bir bebeği yıkamak için villaya gittim. Ama çocuk… general’e çok benziyordu. Merak ettim, acaba o çocuk general’in çocuğu mu?”
Zheng Guo Zong cevapladı.
“Çocuk general’e benziyorsa, tabii ki onun çocuğudur. Yoksa durduk yere başka birinin çocuğu Zhan Bei Tian’a niye benzesin ki?”
Rong Yan bir anda donakaldı. Adı herkesin dilinde “Zhan Bei Tian’ın sevgilisi” diye dolanıyordu. Başlarda çok da umursamamış, inkâr etmişti. Ama zamanla onun yanında bulunmak, onun ona diğerlerinden daha yumuşak konuşması, hepsini bir araya toplayınca… kendini onun sevgilisi gibi hayal etmeye başlamıştı.
Ama şimdi… Ortada hem çocuk vardı hem de çocuğun annesi. Üstelik bu kadını daha önce hiç görmemişti.
Rong Xue, Rong Yan’ın yüzünün düşmesine içten içe keyiflenmişti. Bu manzarayı sık göremiyordu. Her ne kadar Zhan Bei Tian’a özel bir ilgisi olmasa da, Rong Yan’ın yenik düşmesini görmek çok hoşuna gitmişti.
“Neyse, biz kalkalım, sizi daha fazla tutmayalım.”
Ve üçü birden uzaklaştı.
Zheng Guo Zong, arkalarından sinsi bir gülümseme ile baktı.
***
Zhan Bei Tian villaya varır varmaz, göz ucuyla bir insan gölgesi fark etti. Gölge onun omzunu tuttuğunda, refleksle kolunu yakalayıp adamı yere serdi.
Tam üstüne çullanacaktı ki, yerdeki kişi homurdandı.
“Zombi oldum diye bu kadar da sert davranmak zorunda değilsin!”
Zhan Bei Tian gözlerini kısıp baktı. Yerdeki kişi Zheng Guo Zong’un bahsettiği “rahatsız” Mu Yi Fan’dı.
“Eskiden askerdin. Böyle zamanlarda birinin omzuna arkadan dokunmanın tehlikeli olduğunu bilmiyor musun? Yakalanır, zarar görürsün.”
“Bilmiyorum!” Mu Yi Fan elini uzattı.
“Kaldır beni.”
Zhan Bei Tian onu kaldırırken sordu.
“Hasta değil miydin?”
“Gerçekten rahatsızım. Çünkü…” derken Mu Yi Fan aniden Zhan Bei Tian’ı itti ve onu yatağa devirdi.
Zhan Bei Tian, onun tanığı Mu Yi Fan olduğunu bildiği için direnmedi. Yatağa kolayca düştü.
Mu Yi Fan üstüne çıktı ve Zhan Bei Tian tepki veremeden boynuna doğru eğildi. Dişlerini hafifçe açıp neredeyse boynuna değecek kadar yaklaştı. Sonra durdu.
Boynunun hemen dibinde kısık bir sesle sordu.
“Zhan Bei Tian… Seni ısıracağımı biliyor muydun?”
“Biliyordum.” dedi Zhan Bei Tian, fısıltıyla.
Mu Yi Fan iyice morali bozulmuş bir şekilde sordu.
“Madem biliyordun… Neden kaçmadın? Ya gerçekten ısırırsam? Zombi olacaksın!”
Zhan Bei Tian onun gözlerinin içine baktı.
“Isırır mıydın peki?”
Mu Yi Fan uzun süre sessiz kaldı. Sonra içtenlikle söyledi.
“Başkalarını ısırabilirim… ama seni ısırmam.”
Zhan Bei Tian birden döndü ve Mu Yi Fan’ı altına aldı.
Yorum