Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan gözlerini açtığında, tanıdık bir tavana bakıyordu. Gözlerinde bir şüphe parladı.
Burası… benim odam mı?
Başını yana çevirdiğinde, Zheng Guo Zong’un sevinçten dört köşe olmuş yüzünü gördü. Kurumuş dudaklarını yalayıp boğuk bir sesle konuştu.
“Meraklandın mı?… Şarlatan.”
Zheng Guo Zong heyecanla gülümsedi.
“Harika, sonunda uyandın! Uyanmasaydın millet beni gerçekten şarlatan sanacaktı.”
Mu Yi Fan, “Bana ne oldu?” diye sordu. Tek hatırladığı, karnının çok ağrıdığıydı. Sonra bilinci iyice bulanmıştı ve sonrası meçhuldü. Ama net olan bir şey vardı, epey uzun süre uyumuş gibiydi.
Zheng Guo Zong iç geçirdi.
“Bebeğine az daha zarar verecektin…”
Hamileliğe inanmadığını hatırlayınca konuyu hemen değiştirdi.
“Sen ne kadar süredir uyuduğunu biliyor musun?”
“Ne kadar?”
Zheng Guo Zong iki parmağını uzattı.
“Yirmi gün. Tam yirmi gündür uyuyorsun.”
Lan ne olmuş olabilir ki bu kadar süre uyumuş olabilirim… Zhan Bei Tian’ın keskin bakışlarından bu kadar zaman kurtulmuş olmak bile mucize.
“Yuh! Bu kadar uzun mu uyumuşum ben?” diye homurdandı Mu Yi Fan ve panikle doğrulmaya çalıştı, ama daha oturamadan, karnının ağırlığıyla geri düştü.
“Dur be oğlum, nereye?” diye atıldı Zheng Guo Zong, hemen Mu Yi Fan’ın arkasına yastık koydu.
Mu Yi Fan yavaşça karnını karnını tuttu ve okşadı.
“Doktor… Karnım yine büyümüş. Ağırlığı da artmış gibi. Şuna bir baksana ne oluyor bana?”
Zheng Guo Zong dikkatlice baktı, yüzü hafiften buruştu.
“Ne mi oluyor? On aylık gebe kadın gibi olmuşsun be adam!”
“Ne dedin sen?”
“Yok yok, bir şey demedim. Gazdır o gaz, geçer.”
Mu Yi Fan göz devirdi.
“Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Böyle gaz mı olur? Karnım resmen basket topu gibi!”
“E ama sen demedin mi gaz var diye?”
“…”
“Peki tamam, fazla kafana takma. Birkaç güne toparlarsın. Bu arada General Zhan hâlâ senin uyuduğunu sanıyor. İstersem hemen çağırırım.”
“Bekle!”
Mu Yi Fan birden elini onun koluna attı.
“Çağırma!”
Zheng Guo Zong şaşırdı.
“Hayırdır?”
Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian’ın yanlış anlamalarını hatırlayıp içlendi.
“Şarlatan… Şimdilik onu görmek istemiyorum.”
Kapının dışında, tam içeri girmek üzere olan Zhan Bei Tian bir anda durakladı. Bu sözleri duymayı beklemiyordu. Derin bir nefes alıp başını eğdi ve sırtını duvara yasladı. O an fark etti ki… belki de o gün Mu Yi Fan’ın değil, Onun kendisine olan güvenini sarsmıştı .
Zheng Guo Zong ise Mu Yi Fan’ın moralinin iyice çöktüğünü görünce başını okşadı.
“Peki peki… görmezsin. Merak etme.”
Mu Yi Fan başını salladı. Ama garipti Zhan Bei Tian’ı görmeyecek olmasına rağmen mutlu değil, aksine daha da üzgündü.
Zheng Guo Zong hafifçe güldü.
“Ne o? Görmeyeceksin diye sevinmedin mi?”
Mu Yi Fan somurttu.
“Kim demiş sevinmedim diye?”Konu değişsin diye hızla soru sordu.
“Şarlatan… senden bir şey isteyebilir miyim?”
Zheng Guo Zong kaşlarını kaldırdı ve ilgiyle baktı.
“Ne istiyorsun bakalım? Yapabileceğim bir şeyse neden olmasın.”
“Benim karnımda bir boncuk var. Onu çıkarmanı istiyorum. Sonra da Zhan Bei Tian’a geri ver… olur mu?”
“Boncuk mu?”
Zheng Guo Zong dumur oldu.
“Muayene ettiğimde öyle bir şey görmedim ben.”
“Kırmızı bir boncuk. Zhan Bei Tian için çok önemli. O yüzden… ona geri vermek istiyorum.”
Zheng Guo Zong dikkatlice baktı.
“Senin bu ‘geri verme’ olayın bana biraz sınır çiziyormuşsun gibi geliyor.”
Mu Yi Fan başını eğdi.
“Dediğin gibi zaten.”
Asıl sebep Qing Tian Boncuğuydu. Karnının bu kadar şişmesine neden olan oydu. Eğer çıkarılmazsa, vücudu fazla dayanamayacaktı.
Kapının dışında Zhan Bei Tian yumruklarını sıktı.
“Daha yeni uyandın. Hemen bıçak altına yatmak doğru olmaz. Biraz bekleyelim. Belki doğumla birlikte kendiliğinden çıkar.”
Karına bir göz daha attı. Bebeğin doğması çok yakındı.
“Haklısın. O zaman birkaç gün sonra konuşuruz bu konuyu. Şimdi dışarı çıkmak istiyorum.”
Bu sözleri duyan Zhan Bei Tian sessizce arkasını döndü ve uzaklaştı.
Mu Yi Fan yattığı yerden tekrar doğrulmaya çalıştı ama karnı o kadar ağırdı ki zorlukla kalkabildi. Zheng Guo Zong hemen yardım etti ve Mu Yi Fan’a ayakkabılarını giydirdi.
Mu Yi Fan güç bela ayağa kalktı. Zheng Guo Zong’un koluna yaslanarak kapıya doğru yürümeye başladı.
“Mu Mu, karnın bu kadar mı ağır gerçekten?”
Diye sordu Zheng Guo Zong şaşkınlıkla.
“Gel de sen on kiloluk bir damacana suyu karnına bağla da görelim!”
“Ama benim karım hamileyken bu kadar zorlanmadı…”
“Ben hamile değilim ki! Kıyaslama bile yapılamaz!
“…”
Zheng Guo Zong, hamilelik konusunu bir daha açmamaya yemin etti.
İkili alt kata indiler. O sırada kapıdan içeri giren Lu Lin bir tekerlekli sandalye itiyordu. Gözleri Mu Yi Fan’a kaydı.
“Mu Yi Fan, uyanmışsın! Nereye gidiyorsunuz doktorla birlikte?”
“Azıcık hava alayım dedim.”
Lu Lin ona daha sıcak davranıyordu. Belki de bu, pirinç deposundaki olaydan sonra gelişen bir şeydi.
Lu Lin onun zor yürüdüğünü görünce hemen elindeki tekerlikli sandalyeyi gösterdi.
“Bu sandalyede dolaşmak ister misin? Kolay olur senin için.”
Mu Yi Fan önce heveslendi ama sonra duraksadı.
“Bu sandalye kime ait? Sahibi kullanmıyor mu?”
“Bir askerin bacağı sakatlanmıştı. Şimdi yürüyebiliyor. Sandalye boşta.”
“O zaman zahmet olacak ama beni dışarı çıkarırsan çok sevinirim.”
Mu Yi Fan yavaşça sandalyeye oturduktan sonra Lin tekerlekli sandalyeyi itti, Zheng Guo Zong da yanlarındaydı. Üçü birlikte bahçeye çıktılar.
O sırada villanın mutfağında saklanan Mao Yu, Xiang Guo ve Sun Zi Hao, pencereye yanaşıp Mu Yi Fan’a baktılar.
Xiang Guo fısıldadı.
“Kaptan neden birden Mu Yi Fan’a böyle iyi davranıyor?”
Sun Zi Hao omuz silkti.
“Pirinç deposunda onu kurtardığı için olabilir ama ben başka bir şeye takıldım… Neden patron Lu Lin’e tekerlekli sandalye için“bahane uydur” dedi sence?”
“Bilmem ki… Mu Yi Fan komadayken patron başından bir saniye ayrılmadı. Her seste odaya koştu. Düşünceli, dalgın ve garipti. Sanki… ona değer veriyor gibi. “
“Hadi oradan! Patronun Mu Yi Fan’a değer verdiğini mi söylüyorsun? Ciddi olamazsın!”
“…”
Bahçede, Mu Yi Fan hâlâ Lu Lin’in davranışına alışamamıştı. Normalde ondan nefret eden bu adam şimdi ona bahçeyi gezdiriyordu. Tuhaftı…
Sonra birden bir şey hatırladı.
“Lu Lin, ordu şu an zombilerin cesetlerini temizliyor mu?”
“Evet.”
Mu Yi Fan’ın gözlerinde bir panik ve telaş belirdi.
“Cesetler ne zaman yakılacak? Nerede yakılacak?”
Kitaba göre 10 Haziran’da çöplükte yakılacaktı. Acaba zaman veya yer değişti mi?
“5 Haziran’da çöplükte yakılacak. Niye sordun? Görmeye mi gideceksin?”
“Bugün günlerden ne?!”
“1 Haziran.”
Mu Yi Fan panikledi. Bu kocaman göbekle, o büyük kristali nasıl bulacağım şimdi?!
“Şarlatan! Yarına beni ameliyat edebilir misin?!”
Zheng Guo Zong hemen karşı çıktı.
“Hayır!”
“Ama çok önemli bir işim var! Hem bu koca göbekle hiçbir şey yapamıyorum!”
“Ne işi olursa olsun, senin sağlığından önemli değil!”
“Sağlık önemli değil, ben zaten zombi…”
Mu Yi Fan lafını yutmak zorunda kaldı. Yanlarında Lu Lin vardı.
“Yardım edebileceğim bir şey mi var? Elimden ne gelirse yaparım.”
“Yok, bu sadece benim halledebileceğim bir iş.”
Zheng Jia Ming’i bile yanında götürmek istemiyordu. Çünkü karşılaştıkları güçlü zombiler karşısında onun da yardımı faydasız kalmıştı.
Mu Yi Fan’ın morali bozuldu.
“Geri dönelim.”
“Daha yeni çıktık, hemen dönelim mi?” Dedi doktor şaşkınlıkla.
Lu Lin de ekledi.
“Yeni uyandın, biraz daha gez istersen?”
Mu Yi Fan sessizce başını salladı. Sonra Lu Lin onu başka bir yol üzerinden villaya götürmeye başladı. Yol üstünde birçok sivil gördü. Zhan Bei Tian’ın yönetiminde kimse aç kalmıyordu ve herkes güvendeydi.
Bir villanın balkonunda tanıdık biri gözüne ilişti.
“Şarlatan! Şu kişi… senin köyden küçük Zhang değil mi?”
Zheng Guo Zong başını çevirdi.
“Nerede?”
Mu Yi Fan tekrar baktı ama kimse yoktu.
“Aa, nereye kayboldu? Yanlış mı gördüm acaba?”
“Yanlış görmüşsündür. Küçük Zhang burada ne arar?”
Tam o anda gökten bir ses yankılandı.
“G City’deki tüm kurtulanlara duyurulur! 5 Haziran’dan önce kuzeye gidin! 5 Haziran’da G City bombalanacaktır!”
Villadaki herkes dışarı fırladı. Havada uzaktan kumandalı bir drone sürekli aynı anonsu tekrarlıyordu.
Zheng Guo Zong panikledi.
“Şehrin bombalanacağı da ne demek?!”
Mu Yi Fan kaşlarını çattı.
“Muhtemelen şehri değil, buraya ilerleyecek büyük bir zombi grubunu hedef alacaklar.”
Lu Lin başını salladı.
“Aynen öyle.”
Zheng Guo Zong telaşla ayağa kalktı.
“Oğlumu bulmalıyım!”
Mu Yi Fan onu durduracaktı ama, durdurmak için bahanesi tam o anda ortaya çıkmıştı…
“Ah… Karnım… Karnım ağrıyor…”
Zheng Guo Zong hemen yanına koştu.
“Ne oldu Mu Mu?!”
“Sanırım… doğuruyorum!”
Yorum