Çevirmen: Khentimentiu
Rong Xue, Zhan Bei Tian’ı görebileceğini duyunca bu fırsatı kaçırmadı. Lu Lin’i dinleyip doğruca askeri kamyona atladı. Başta çok heyecanlıydı Zhan Bei Tian’ı görecekti sonuçta! Ama tüm görevlilerin erkek olacağını bilmiyordu.
Kamyonun peşinden sürüyle zombi koşmaya başlayınca, Rong Xue’nin içi dışına çıktı. Titremeye başladı, kamyondan iner inmez Zhan Bei Tian’a doğru koştu.
“Zhan bey! Size çok önemli bir şey söylemem lazım!”
Ama Zhan Bei Tian ona bakmadı bile, Lu Lin’in raporunu dinliyordu.
“Dün gece kurtardığımız sivillerden biri bu pirinç deposunda çalışıyormuş. Yer altındaki depoda 100 bin tondan fazla pirinç olduğunu söyledi.”
Mao Yu sessizce mırıldandı.
“100 bin ton mu? Oha… E peki bu kadar pirinci niye kimse almamış?”
“Çünkü,” dedi Lu Lin, “zombiler çok vahşiymiş. Gelen herkes ölmüş. Sadece bizim gibi organize ordu alabilir bu pirinci.”
Mu Yi Fan’ın kaşları çatıldı.
Kitabımda böyle bir şey yoktu… Zhan Bei Tian buraya pirinç toplamaya falan gelmiyordu. Ama zaten olaylar iyice koptu, ne olsa yeridir..
Rong Xue yine bağırdı.
“Zhaaaan Beeei Tiaaaan! Lütfen, beni dinle!”
Ama askerler onu geri tuttu. Zhan Bei Tian çevreyi süzdü, ortalıkta zombi göremedi. Dudaklarını yalayıp sordu.
“Personel bu zombilerin ‘vahşi’ olduğunu mu söyledi? Ne yapıyorlarmış, zıplayıp mı geliyorlarmış?”
“Yok, net bir şey bilmiyor. Başkalarından duymuş. Ha bu da depo planı.”
Lu Lin birkaç kağıdı uzattı.
Zhan Bei Tian planlara gömüldü. Rong Xue yine atıldı.
“Zhaaaan Beeei Tiaaan! Bakar mısın lütfen?!”
Mu Yi Fan bu sahneyi izlerken içi burkuldu.
Bu kız aynı benim kardeşime benziyor… O da yıllarca Zhan’a takıntılıydı. Aynı böyle deli gibi… Yazık valla.
Tam ona seslenecekti ki, Zhan Bei Tian lafa girdi.
“Mu Yi Fan, sen Lu Lin’le kal.”
“Ha? Tamam…”
“Bayan Rong, siz benimle gelin. Diğerleri aynı şekilde devam etsin.”
Rong Xue ağzı kulaklarında yürümeye başladı. Mu Yi Fan iç geçirdi.
Kız mutlu ama… Zhan Bei Tian bu kızı ne öldürür ne yaşatır. Hayatını zindan eder. Kitaptaki hali öyleydi en azından.
Ekip yer altı pirinç deposuna indi. Bir anda içeri serin bir hava doldu. Zhan Bei Tian hemen durdu. Arkasından gelen herkes onunla birlikte durdu. Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’a döndü.
Mu Yi Fan karanlık geçide baktı.
“İçeride çok zombi var gibi.”
Sun Zi Hao alayla güldü.
“Daha içeri girmedik, nereden biliyorsun?”
Mu Yi Fan karnını tutarak sustu. “Bilmiyorum, ama hissediyorum.”
Zhan Bei Tian ekibine göz gezdirdi. Çoğu donanımlı askerdi.
“Herkes dikkatli olsun.”
“Emredersiniz!”
Tünel upuzun ve buz gibiydi. Ayak sesleri yankılanıyordu. Herkes tetikteydi, sanki her an biri çıkıp boğazlarına yapışacak gibiydi.
Zhan Bei Tian, sol kolunda bir acı hissetti. Döndüğünde Rong Xue’nin korkudan koluna yapıştığını gördü. İtecekti ama bir anda gözü Mu Yi Fan’a kaydı.
O da Lu Lin’in kolunu tutuyordu!
“Lu Lin.”
“Buyurun!”
“Yer değiştir.”
Lu Lin geçmek için hamle yaptı ama koluna yapışan Mu Yi Fan’ı fark etti.
“Yahu sen koca adamsın, ne diye bir başka adamın kolunu tutuyorsun?”
Mu Yi Fan kolunu bıraktı ve sustu. Diğerleri de umursamadı zaten. Zhan Bei Tian Rong Xue’nin elini itip Mu Yi Fan’ın yanına geçti.
“Sen önden yürü.”
“Peki.”
300 metre sonra tünel beşe ayrıldı. Her ekip bir tünele girdi.
Mu Yi Fan ve Lu Lin 20 metre kadar ilerleyip durdular. Bir asker huzursuzca konuştu.
“Bence fazla gitmeyelim, içim kötü oldu.”
Mu Yi Fan karnını tuttu. İçindeki his daha da güçlenmişti. “Sadece çok zombi yok, güçlü zombiler var burada. Belki de yüksek rütbeliler.”
Lu Lin alay etti.
“Mu Yi Fan, sen emekli olunca hem göbek yapmışsın hem cesaretin kırılmış. Eskiden canavarlara kafa atardın. Şimdi zombiyi görmeden korkuyorsun?”
Arkadan biri eklendi.
“Korkuyorsan dön, bizi yavaşlatma.”
Mu Yi Fan iç geçirdi. Eskiden yaptıklarım yüzünden haklılar. Lu Lin’in bana gıcık olması çok normal.
“Boş ver Lu, devam edelim.” Dediler ve ilerlediler.
Mu Yi Fan arkadan güçlükle yürüyordu. En arkadaki asker homurdandı.
“Bu adam yürüyemiyor bile. Komutan neden getirdi anlamıyorum. Ayak bağı olacak.”
Ses alçaktı ama öndekiler duymuştu. Lu Lin döndü.
“Mu Yi Fan, başına bir şey gelirse seni kimse taşımaz. Gözünü aç.”
Mu Yi Fan aniden durdu.
“Dikkat edin, ileride zombi var.”
Lu Lin fenerle ileriyi taradı. Dev gibi bir alan, dağ gibi pirinç çuvalları vardı ama zombi görünmüyordu.
“Nerede zombi?”
“Az önce gölgesini gördüm.”
“Zombi insan görünce saldırmaz mı? Niye saklansın?”
“Ben nereden bileyim?”
Ama içten içe cevabı biliyordu, “Demek ki yüksek seviye bir zombi var. Diğerlerini tutuyor.”
Lu Lin yüzündeki ciddiyeti fark etti, hemen silahını çekti.
“Herkes dikkatli olsun!”
Tüm ekip silahları çekti. Adım adım ilerlemeye başladılar. Özellikle kenarlara dikkat kesilmişlerdi. Derken…
Tam çıkışa yaklaşmışlardı ki… Birden birkaç siyah gölge üzerlerine atladı.
Yorum