Çevirmen: Khentimentiu
“Bu güzel bir soru.”
Mu Yi Fan, Zheng Jia Ming’e bu meseleyi anlatmaktan hiç çekinmedi, hatta bu durum ona anlatılmalıydı.
“Az önce sen de gördün, ellerinde gerçek silahlar var. Bunlar milli asker yani. Ama asıl korktuğum bu değil. Asıl mevzu, kaptanları beni tanıyor. Evet…”
Yanındaki Zheng Guo Zong’a baktı.
“Beni o kadar kıskanıyor ki, fırsatını bulsa beni havaya uçurur.”
“…”
Zheng Guo Zong araya girdi,
“Yanlış hatırlamıyorsam, o senin eski sevgilin değil miydi?”
Mu Yi Fan’ın gözleri şokla açıldı.
“Ne sevgilisi ya? Erkek arkadaş dedim, erkek arkadaş! Bir kelime eksik olunca anlam nasıl değişiyor haberin var mı be doktor müsveddesi?”
Zheng Guo Zong da pes etti.
“Tamam tamam, ne dersen. Zaten ayrılmışsınız. Sevgili mi, erkek arkadaş mı, bana ne?”
“Karşısında saçma sapan hareket etme. Onun ne yapabileceğini aklın almaz.”
Önceki dünyada, Başrol, Zheng Guo Zong’u hiç görmemişti ama Zheng Jia Ming’i görmüştü. O yüzden Jia Ming, Zombi Kral’ın sağ kolu olduğu için onun kara listesine çoktan girmişti.
Zheng Jia Ming ise sadece Zhan Bei Tian’ın kendisinin akıl hastanesinden kaçtığı haberini gördüğünü varsayarak kafasını salladı.
O esnada telefondan bildirim sesi geldi, batarya %15’in altına düşmüştü.
Mu Yi Fan sıkıntıyla telefona baktı.
“Şarj bitiyor, acele edip bir şeyler bulmamız lazım.”
Hemen ofis kapısını açıp zombileri uzaklaştırdı, ardından baba-oğul üçüncü kata geçip işe yarar bir şeyler aramaya başladılar.
Üçüncü kata daha el değmemişti, o yüzden her şey hâlâ yerli yerindeydi. Kıyafet bölümünde Mu Yi Fan rastgele birkaç büyük eşofman takımı aldı. Çünkü son zamanlarda üstündeki kıyafetler dar gelmeye başlamıştı, pantolonun paçaları yerlerde sürünüyordu, mevcut üstü de göbeğini zar zor kapatıyordu.
Eşyaları toparladıktan hemen sonra telefon tamamen kapandı. Neyse ki önceden el feneri ve bolca pil bulmuşlardı.
Dördüncü katta üçüncü kata göre daha fazla zombi vardı. Ancak Mu Yi Fan ve Zheng Jia Ming oradayken zombiler yanaşmaya bile cesaret edemedi, uzaktan uzaktan bakmakla yetindiler. Bu da Zheng Jia Ming’e yüksek seviyeli bir zombinin avantajlarını göstermiş oldu.
“Dördüncü kat yatak dolu, bizim işimize yarayacak bir şey yok burada, çıkalım,” dedi Zheng Guo Zong.
Zheng Jia Ming başını salladı. Tam dördüncü kattan çıkacaklardı ki, Mu Yi Fan bir ses duyduğunu sandı.
“Durun, biri yardım istiyor galiba.”
“Ben de duymuştum ama sen tepki vermeyince yanıldım sandım.”
“Nereden geldi ses?”
Zheng Guo Zong, yaklaşık on metre ilerideki duvara feneri tuttu, küçük bir kapı vardı, önünde de dört-beş zombi dolaşıyordu.
“Oradan geçtiğimizde, içeriden incecik bir ses geliyordu, sinek vızıltısı gibi.”
Mu Yi Fan feneri alıp yürüdü. Zombileri uzaklaştırdıktan sonra kapıya yaklaşıp seslendi.
“İçeride biri var mı?”
Hemen içeriden panikle bir ses geldi.
“Var var! On küsur kişiyiz burada! Afedersiniz, dışarıda hâlâ o insan yiyen yaratıklardan var mı?”
“Evet, var ama uzaktalar. Hemen çıkabilirsiniz.”
Kapı hızla açıldı. Mu Yi Fan’ı ve yanındaki iki canlı insanı gören market çalışanları gözyaşlarına boğuldu.
Mu Yi Fan ağlamalardan bunalıp homurdandı.
“Ağlarsanız, yaratıkları üzerimize çekersiniz!”
Bu işe yaradı. 16 market çalışanı ve bir kadın müdür hemen sustu.
Zheng Jia Ming fısıldadı.
“Buradan uzaklaşalım da öyle konuşuruz.”
“Tamam.”
Bu sırada, Zhan Bei Tian market girişinde olan zombileri temizlemişti. İki büyük kamyonu malzemelerle geri yolladı, bir boş kamyon ve bir arazi aracı bıraktı, yanında da 20 adam bekliyordu.
Mao Yu, arazi aracının önünde dikilen Zhan Bei Tian’ı rahatsız etmemek için kamyonun altına girip fısıldadı.
“Patron ne yapacak, içeride bu kadar insan varken biz burada niye bekliyoruz, gidip kurtaralım. Bu kadar gürültü yaparlarsa zombileri çekerler.”
Sun Zi Hao da endişeliydi. Mao Yu kaşlarını çattı.
“Patronun ne yapacağını kim bilebilir? G Şehri’ne gidelim dediğinden beri ne planlıyor anlamadım. İlk önce market açacak sandım, meğer kıyamet için malzeme stokluyormuş. O yüzden fazla sorgulama, aklında sorular varsa kendine sakla.”
Diğer üçü de başını salladı. Lu Lin homurdandı.
“Bence buraya Mu Mu için geldi. Geçen hafta gelen bir telefon sonrası çok değişti. O günden beri Mu Mu adını bile ağzına almıyor.”
“Bence Mu Mu’nun ölümünden sonra böyle oldu. Bir gece onu sarhoş halde gördüm, suratı kapkaraydı. Kendini nehre atacak sandım…”
“Ay arkadaş, ne biçim hayal gücün var! Patron romantik film kahramanı mı?”
“Fark etmedin mi? Son birkaç gündür, akşam yemeğini yiyor, sonra ortadan kayboluyor ve sabaha karşı dönüyor.”
“Neyse tamam, uzatmayın. Patron ne yaparsa doğrusunu yapar.”
“Aynen… Hey! Marketten biri çıkıyor!”
Herkes market kapısına baktı. Bir grup insan dışarı fırladı, önde koşan tanıdık geliyordu.
“Allahım! Önde koşan Mu Yi Fan değil mi o?” dedi Sun Zi Hao.
Lu Lin kaşlarını çattı.
“Benzetiyorum ama tam o değil sanki. Teni daha açık, havası da değişmiş. Biraz fazla güzel olmuş.”
Xiang Guo gözlerini kısarak baktı.
“Aynen, en son gördüğümde esmerdi. Yarım ayda bu kadar beyazlamış olamaz.”
“Belki kardeşidir? Ama ikinci katta gördüğüm kişi de buydu sanki?”
“O kadınlar market üniformalı. Demek üçüncü ya da dördüncü katta sıkışan market çalışanlarıymış. Üç kişiyle bu kadar insanı çıkardıysa… Bu kişi gerçekten Mu Yi Fan olmalı. Bu işi ancak askeri tecrübesi olan biri yapar.”
Tam bu sırada, Mu Yi Fan marketten çıkarken Zhan Bei Tian’ı gördü. Dondu kaldı. Hemen satış elemanlarına işaret etti.
“Bakın! Sizi kurtarmaya gelen askerler onlar! Hadi, hemen onlara gidin, sizi dışarı çıkarırlar!”
Kadınlar, Gruptakilere koşup sarıldılar, kurtulmanın verdiği güvenle ağlamaya başladılar.
Sun Zi Hao, üzerine ağlayan üç kadının gözyaşlarıyla kaplanmış suratını silerken dişlerini sıktı.
“Evet, bu kesin Mu Yi Fan. Bu sinsiliği başka kim yapar ki!”
Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian’ın kadınlarla sarıldığını görünce hızla eşyaları arabaya fırlatıp kaçtı.
Zhan Bei Tian, araba uzaklaşırken sadece izledi…
“…”
Araba gözden kaybolduktan sonra, kendisine sarılan kadınlara hafifçe sordu.
“Zombiler sizi ısırmadı mı?”
Kadın müdür gözyaşlarını silerken cevapladı.
“Yok… Biz bir depoya saklanmıştık. Ta ki biri gelip kurtarana kadar. O üç kişi sizin arkadaşınız mı? Lütfen onlara bizim yerimize teşekkür edin.”
Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın gittiği yöne baktı. Bir süre sonra başını eğdi.
“Arabaya binin,”
Yorum