Çevirmen: Khentimentiu
Araba G Şehri’ne girdikten sonra, şehrin resmen 12. Seviye tayfun yemiş gibi bir halde olduğu daha da net görülüyordu.
Zheng Guo Zong ve oğlu etraflarına uzun uzun baktılar. Eskiden cıvıl cıvıl olan şehir şimdi tam bir çöplüğe dönmüş, arabalar yığılmış, yerde zombiler tarafından parçalanmış cesetler vardı ve her yer pislik içindeydi. O canlı, kalabalık caddeler şimdi bomboş, soğuk ve ölüydü. Sokakta bir tane bile sağ insan yoktu ama salına salına gezen zombiler her yerdeydi, şehir sanki yıllar önce terk edilmiş gibi görünüyordu.
“Bu… bu ne ya? Biz sadece birkaç günlüğüne ayrıldık buradan, G Şehri bu kadar kısa sürede nasıl bu hale geldi?” dedi Zheng Guo Zong.
Gözlerini pencereye dikip dışarıya boş boş bakarken. Aklına hemen yanlış yere geldikleri ya da başka bir boyuta ışınlandıkları geldi, burası resmen hayalet şehir olmuştu.
Zheng Jia Ming ise virüsün bu kadar güçlü olabileceğini tahmin etmemişti. Ulusal Araştırma Enstitüsü’nden kaçıp saklanmıştı ama daha yarım ay olmadan G Şehri resmen yok olmuştu. Diğer şehirler de bu halde miydi acaba? zombiler her yeri sardı mı? hiçbir fikri yoktu.
Mu Yi Fan, G Şehri’nin bu hale geleceğini zaten biliyordu ama bu manzarayla ilk kez karşılaştığı için onun da içi bir tuhaf oldu. Sanki dünyada sadece o ve Zheng ailesi kalmış gibiydi. Üstelik, şu anki zombiler yedi gün önceki zombilere göre daha da iğrençti. Şimdi hepsi simsiyah olmuş, gözleri bembeyaz ve dudakları mor siyah karışımı bir şeye dönüşmüştü. Vücutları parçalanmamışsa bile suratları parçalanmıştı.
Neredeyse her yerlerinden çürük et sarkıyor ve üstlerine sinmiş leş kokusu her yere yayılıyordu. Ölmeden önce can çekişmiş olacaklar ki üstleri başları perişan, kanlar içinde ve paçavra gibi görünüyordu hepsi.
Mu Yi Fan, zombilerin yavaş yavaş etraflarında dolanmaya başladığını görünce hemen gaza bastı.
“Önce markete gidip bir şeyler bulalım.”
Shui Köyü’nden ayrılırken iki çuval pirinç ve biraz sebze meyve almışlardı ama onlar da Zheng Guo Zong’un iki günlük yemeğiydi.
Gerçekliğe dönen Zheng Jia Ming başını salladı. Mu Yi Fan ise arabayı yakınlardaki büyük markete doğru sürdü. Arabadan indiklerinde kapıda birkaç zombinin bir cesedi parçalayıp yediğini gördüler. Zombilerden biri bağırsakları dışarı çekip, içinden düşen dışkıyı umursamadan midesine indiriyordu. Bu manzarayı gören Mu Yi Fan, dün gece yediği suşiyi neredeyse geri çıkarıcaktı.
Zheng Jia Ming, onun yüzünü görünce şaşırdı.
“Sen… sen insan eti yedin mi daha önce?”
Mu Yi Fan hemen başını salladı, “Hayır.”
“Yani, en azından insan eti yemeden bu seviyeye geldiğine dua et.”
Zheng Jia Ming ilk kez insan eti yediğinde, bilinci yerindeymiş ama vücuduna hâkim değilmiş. Kendi meslektaşının etini lokma lokma ağzına götürürken, bir yandan lezzetli bulurken bir yandan da acı çekmiş. Fakat sonra, Ulusal Araştırma Enstitüsü’nde denek olunca, babası hariç herkesi öldürerek yemek istemiş. Artık insanlara karşı hiç acıma duymuyormuş.
Zheng Guo Zong oğlunun omzuna üzgün bir şekilde dokundu, “Geçti gitti, fazla kafana takma.”
Mu Yi Fan zombilerin onlara doğru yaklaştığını görünce aceleyle hareket etmesi gerektiğini anladı.
“Hadi hemen içeri girelim, işe yarayan ne varsa alıp çıkalım. Ben önden gidiyorum, doktor sen ortadan ilerle, Zheng Jia Ming sen de arkadan geliyorsun.”
Bu kadar rahat öne çıkmasının sebebi, kendisinin zaten bir zombi olmasıydı. Yani diğer zombiler gelip onu ısırmazdı.
Zheng Guo Zong ve Zheng Jia Ming başlarını sallayıp hızlıca planladıkları gibi markete girdiler. Birinci katta sebze meyve bölümü tamamen yağmalanmıştı. Yerde birkaç meyve parçası ve yaprak kalmış, tabii bir de yerde yatan zombiler vardı. Mu Yi Fan marketin neredeyse boşaldığını görünce ister istemez kaşlarını çattı.
“Biri buraya uğramış olmalı.”
“O zaman yukarı çıkalım mı?”
“Evet, yiyecekler ve belki el feneri gibi işe yarar şeyler yukarıda olabilir.”
Hemen bir market arabası kaptı, telefonu ışık gibi kullanarak ikinci kata yöneldiler. Zombilerin üzerine basmamak için dikkatle yürüdüler, çünkü biri aniden kalkar da Zheng Guo Zong’a saldırabilirdi.
İkinci kata çıktıklarında, yukarıdan gelen bir ses duydular.
“Patron, ikinci kattaki tüm yiyecekleri torbalara doldurduk. Üçüncü kat kaldı. Dördüncüye çıkmak tehlikeli, zombiler varmış, bazı insanlar da mahsur kalmış. Çıkalım mı?”
Mu Yi Fan o sesi tanıdı ama bir türlü kim olduğunu çıkaramadı. Neyse ki Zheng Guo Zong yanlarındaydı ve zombileri üzerine çekebilirdi. Böylece kimse onunla Zheng Jia Ming’in de zombi olduğunu anlamazdı.
“Biri var,” diye fısıldadı Zheng Jia Ming.
Mu Yi Fan, elindeki telefonun ışığıyla öne bakarken “Biz şimdilik normal insan gibi görünüyoruz, panik yapma, sıkıntı yok,” dedi ama lafını bitiremeden telefonun ışığı bir grup insana çarptı. Üstelik hepsi tanıdıktı. En önde de baş belası, her karşılaşmadan kaçtığı kahramanı Zhan Bei Tian vardı!
“Hay anasını… Orada durma, kaç!”
Mu Yi Fan, alışveriş arabasını kaptığı gibi üçüncü kata yardırdı. İçinden, “G Şehri’ne döndüğüm gibi Zhan Bei Tian’la karşılaşıyorum! Bu kadar mı olur ya?!” diye geçirdi.
Zheng Guo Zong ve Zheng Jia Ming de şokla arabayı kaptı, hemen peşinden koştular.
Zhan Bei Tian bir şey demeden kaçan üçlünün ardından bakakaldı.
Xiang Guo, “Önde telefon tutan kişi Mu Yi Fan’a benziyordu.”
Mao Yu, “Bana da öyle geldi.”
Lu Lin, “bence de.”
Sun Zi Hao, “Kesin o.”
Zhan Bei Tian, “…”
Xiang Guo, “Ama Mu Yi Fan şu an B Şehri’nde değil mi? Kaldı ki bizi görüp hayalet görmüş gibi kaçtı. Tanıdığımız Mu Yi Fan olsa, önünde on bin düşman olsa yine de kaçmazdı.”
Mu Yi Fan fazla sinsiydi. Bu huyları olmasa Zhan Bei Tian dışında hayran olunacak kişi kesinlikle o olurdu. Düşmanı bile suratından tırsıyordu.
Mao Yu, “Ayy! Üçüncü kata koştular! Orası zombi dolu!”
Mao Yu’nun bağrışından sonra o karizmatik, soğukkanlı patronları da üçüncü kata doğru fırlayınca ekip küçük çaplı bir şok geçirdi.
Zhan Bei Tian üçüncü kata vardığında birkaç zombiyi vurdu ama sonra bir gariplik fark etti.
Hiçbir zombi Mu Yi Fan’a yaklaşmıyordu! Hatta beş metre uzağında durup titriyorlardı.
Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın tehlikede olmadığını görünce geri dönmeye karar verdi.
“Yukarıda fazlasıyla zombi var, hadi aşağı inip eşyaları arabaya koyalım.”
“E peki yukarıdaki üç kişi? Ya orada başka hayatta kalanlar da varsa?”
Zhan Bei Tian kaşlarını çattı, “Onlar kendileri çıkar.”
Mao Yu bir şeyler sormak istedi ama sormadı.
Üçüncü katta Mu Yi Fan, Zheng Guo Zong ve oğlunu bir odaya soktu ardından derin bir nefes aldı.
“Resmen perili köşk gibi burası, korkudan ödüm koptu.”
Zhan Bei Tian’dan kaçacağım derken dördüncü kattaki zombileri unutmuştu. Tam o sırada bir zombi fırlayıp Zheng Guo Zong’a saldırmaya kalktı. Mu Yi Fan’ın dalgınlığına denk geldiğinden önce korkup tiz bir çığlık attı sonra attığı çığlıktan utanıp hızla zombiyi yere serdi.
Zheng Guo Zong Mu Yi Fan’ın sırtını okşadı.
“İyi misin?”
Zombinin saldırdığı kişi Zheng Guo Zong’du ama korkup çığlık atan kişi Mu Yi Fan’dı.
Zheng Jia Ming, “Bundan sonra önden ben gideyim.”
Mu Yi Fan el salladı “Yok yok, grup yüzünden dalmıştım da ondan korktum.”
Zheng Jia Ming sorarcasına kaşını kaldırdı, “Kimdi onlar? Neden bu kadar korktun?”
Yorum