Çevirmen: Khentimentiu
Araba, G Şehri’nin batısındaki doğu şeridinde bulunan bir fabrikaya kadar durmaksızın ilerledi. Burası, başkalarının mal depolaması için kiraya verilen bir depo bölgesiydi.
Zhan Bei Tian arabayı durdurduğunda, uyuyan Mu Yi Fan’ı uyandırdı, ardından inip malzeme teslimatıyla ilgilenen Mao Yu ile konuşmaya gitti.
Mu Yi Fan de arabadan indi ve bir grup taşıyıcının depoya mal taşıdığını gördü. Burasının muhtemelen Zhan Bei Tian’ın malzemeler için kiraladığı yer olduğunu düşündü.
Anormalliğini fark etmemesi için Zhan Bei Tian’ın yanına doğru yürüdü, Mao Yu’ya gülümseyerek selam verdi.
“Merhaba~”
Artık sadece birkaç kelime söyleyebiliyordu. Bu sesi çıkarabilmek bile selam vermek için en iyi yoldu.
Mao Yu gülümsedi.
“Mu Mu, sen de mi geldin?”
Mu Yi Fan başını salladı ve onların işine karışmadı.
Mao Yu konuşmaya devam etti.
“Patron, bu araçlar başka yerlerden aldığımız son parti malları taşıyor. Bundan sonra ne yapacağız?”
“Önce mallarla işimiz bitsin,” dedi.
“Peki, ben siparişe devam edeyim. Bir şey olursa depoda bulabilirsiniz beni.”
Zhan Bei Tian başını salladı.
Mao Yu ayrıldıktan sonra, Zhan Bei Tian cebinden telefonunu çıkardı, Mu Yi Fan’dan uzaklaştı ve bir arama yaptı.
“Merhaba Bay Drog, ben Zhan Bei Tian.”
Y Ülkesi’nin diliyle konuşuyordu ve Mu Yi Fan, söylediklerini anlayabildiğini fark etti. Belki de bu bedenin asıl sahibi o dili biliyordu.
“Durum şöyle. Sizden istediğim son parti mallara acilen ihtiyacım var. Erken teslimat yapabilir misiniz?”
Mu Yi Fan, bu konuşmadan Zhan Bei Tian’ın bir silah tüccarıyla konuştuğunu anladı.
Muhtemelen kıyametin erken geleceğinden endişeleniyordu.
Zaten enstitüden kaçan iki denek vardı ve kendisinin vücudu da erken zombileşmeye başlamıştı.
Bunu düşününce, Mu Yi Fan’ın gözlerindeki parıltı sönüp bakışları yere kaydı.
Yakında bir zombiye dönüşecekti. Eğer Zhan Bei Tian’ı öldürmezse, onunla kalması mümkün değildi.
O yüzden önümüzdeki iki gün içinde buradan gitmek zorundaydı.
“İki gün sonra mı en erken?”
“Evet, iki gün sonra. Geçen görüşmedeki aynı yerde.”
Mu Yi Fan’ın gözleri parladı. Zhan Bei Tian gittiğinde saklanabileceği bir yer bulabilirdi.
Zhan Bei Tian telefonu kapattıktan sonra, Mu Yi Fan’ı çadır altındaki bir sandalyeye götürdü, ardından tekrar telefonunu çıkarıp kaçan iki denekle ilgili haber var mı diye kontrol etti.
Yarım saat sonra, Mao Yu döndü.
“Patron, mallar tamamlandı. Depoya girip kontrol etmek ister misiniz?”
“Depodaki kamera sistemi tamamen kapalı, değil mi?”
“Hayır, hemen kapatıyorum.”
Sonra kontrol odasına gidip kamera sistemini kapattı. Geri geldiğinde Zhan Bei Tian devam etti.
“Mao Yu, sen burada Mu Mu’yla kal. Ben içeri girip kontrol edeceğim.”
“Tamam.”
Mu Yi Fan başını salladı.
Zhan Bei Tian ayrıldıktan sonra, Mao Yu hemen bir tabure çekip yanına oturdu ve gülümsedi.
“Mu Mu, bana söyleyebilir misin, sen ve patron nasıl tanıştınız?”
Mu Yi Fan ona baktı ve boğazını tuttu.
“Garip… ah… acıyor…”
Mao Yu şaşırarak bağırdı.
“Boğazın mı ağrıyor? Konuşamıyor musun? Yoksa dün akşam yediğin yemek çok mu acıydı?”
Biri ona bahane sunmuştu, Mu Yi Fan da hemen fırsatı değerlendirdi ve başını salladı.
“Dönünce ilaç içmeyi unutma, böylece çabucak iyileşirsin.”
Mu Yi Fan tekrar başını salladı.
Ama Mao Yu pes etmedi.
“Mu Mu, konuşamıyorsan bile telefondan yazıp cevap verebilirsin.”
Mu Yi Fan, onun gerçekten meraklandığını görünce tereddüt etti, sonra pantolonunun cebinden telefonunu çıkardı.
Mao Yu tekrar gülümsedi, Zhan Bei Tian’ın gelip gelmediğine baktı, görünmediğini anlayınca hemen esas soruya geçti.
“Mu Mu, patron sana nazik davranmıyor mu?”
Mu Yi Fan, neden böyle bir soru sorduğunu merak etti ama yine de yazdı.
“Onun nazik davrandığı biri var mı ki?”
Parmakları sertleştiğinden yavaş yazıyordu, bu da Mao Yu’yu iyice sabırsızlandırdı.
“Yani, patron sana nazik değil mi?”
Mu Yi Fan başını hayır anlamında salladı.
Mao Yu tekrar sordu.
“Patron seni seviyor mu? Eğer seviyorsa, neden nazik davranmıyor?”
Mu Yi Fan biraz düşündü, sonra basitçe yazdı.
“Benim iznim olmadan, kıyafetimi doğrudan yırtıp çıkardı.”
Mao Yu’nun gözleri faltaşı gibi açıldı, beyninde bir sürü müstehcen sahne dönmeye başladı.
“Patron… yani patron sana zorla mı, öhö yani şey… Mu Mu, sen patronu seviyor musun?”
Mu Yi Fan, düşündü. Gerçek dünyadaki Zhan Bei Tian onun en yakın arkadaşıydı. Elbette onu seviyordu.
Bu kitapta da, başta kötü davransa da sonrasında onunla ilgilenmiş, iyi davranmıştı.
Mao Yu, cevap gelmeyince iyice panikledi, patronun karşılıksız aşık olmasından korkuyordu.
Tam tekrar soracakken, Mu Yi Fan yazdı.
“Onu seviyorum.”
Bu kelimeleri görünce, Mao Yu rahat bir nefes aldı ve gülümsedi.
“Bizim patron, biraz soğuk olabilir ve insanları mutlu etmeyi bilmez belki ama kesinlikle güvenilir ve iyi bir adamdır.”
Mu Yi Fan buna katılıyordu. Hafifçe gülümsedi ve başını salladı.
Mao Yu kahkaha attı, omzuna vurdu.
“Aferin Mu Mu, o dünyanın en iyi adamıdır!”
“Ha?”
Mu Yi Fan, bu cümle kulağa biraz tuhaf gelmişti.
Tam o sırada, Zhan Bei Tian depodan çıktı ve Mao Yu’yu, Mu Yi Fan’ın omzuna yaslanmış halde görünce gözleri karardı.
Güneş batıyordu ve içi sıkılmıştı.
Mao Yu, patronun bakışlarını fark etti ve hemen elini geri çekti.
“Patron, Mu Mu senin hakkında benimle sohbet ediyordu. Değil mi Mu Mu?”
Mu Yi Fan, neden bu tuhaf sohbeti anlattığını anlamasa da başını salladı.
Zhan Bei Tian’ın donuk gözlerinde umut ışığı parladı, Mu Yi Fan’a baktı.
Mao Yu, patronun ifadesinin yumuşadığını görünce sevindi.
“Patron, depoya tekrar baktın. Eksik bir şey var mı?”
“Xiang Guo’yu bilgilendir, yarın buraya gelsin.”
“Emredersiniz!”
“Bir de, depo malzeme düzenlemelerini ben yapacağım. Sen dokunma.”
Bunu dedikten sonra Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ı da alıp oradan ayrıldı.
Mao Yu, kafasını kaşıdı. Patronun sözlerinde bir başka anlam mı vardı?
Araba uzaklaştıktan sonra tekrar depoya döndü.
Ama… depoda hiçbir şey kalmamıştı.
Malzemeleri taşımak için kullanılan demir raflar bile yoktu.
Tüm depo, kiraladıkları günkünden bile daha boştu.
Hırsız bile olsa, birkaç dakikada onların gözü önünde bu kadar büyük malzemeyi çalması imkansızdı.
Mao Yu şok içinde, gözleri kocaman açılmış halde bağırdı.
“Lan! Malzemeler nerede?”
Yorum