Koyu Switch Mode

Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

Mu Yue Cheng, Mu Yi Fan’ı asansörle binanın en üst katına çıkartırken, Mu Yi Fan’ın omzunda oturan küçük çocuğa dikkatle bakıyordu. 

 

Gerçekten bu çocuk oğlumun oğlu mu? 

 

Ama bu çocuk en az iki-üç yaşında görünüyor. 

 

Yi Fan’ın bu çocuktan bana bir kere bile bahsetmemiş olması garip değil mi? 

 

Üstelik… Ne kadar baksa da çocuğun yüz hatlarında kendi soyundan çok başka birine ait bir şeyler görüyordu. Ama kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu. 

 

Bu sırada Mu Qing Tian, dedesinin kendisine uzun uzun baktığını fark etti. Gözleri parıl parıl parladı ve dedesine dönüp tatlı bir gülümsemeyle seslendi. 

 

“Dede, merhaba!” 

 

Mu Yue Cheng’in sert kalbi o anda eridi sanki. Hemen kollarını uzattı. 

 

“Gel bakayım buraya, dedenin kucağına gel.” 

 

Mu Qing Tian kollarını açarak kendisini dedesinin kucağına bıraktı. 

 

Bu sırada Mu Yi Fan asansördeki ışıklara baktı ve iç çekti. 

 

“Uzun zamandır ışık görmemiştim…” 

 

Mu Yue Cheng gülümsedi. 

 

“Burada yaşarsan yukarı baktığında hep görebilirsin. Bu arada, çocuğun adı ne?” 

 

Mu Qing Tian hemen yanıtladı. 

 

“Dedeciğim, adım Mu Qing Tian!” 

 

“Qing Tian ha? Çok güzel bir isim.” Dedi Mu Yue Cheng, ama sesi tam anlamıyla neşeli değildi. 

 

Asansörden çıktıklarında, Mu Yue Cheng üst kattaki askerlere döndü. 

 

“Depoya gidin, birkaç oyuncak bulup getirin.” 

 

“Emredersiniz!” diyerek selam durdular ve hızla uzaklaştılar. 

 

Mu Yue Cheng, Mu Yi Fan’la birlikte ofisine geçti, kanepeye oturup sordu. 

 

“B Şehri’ne gelmen neden bu kadar uzun sürdü?” 

 

İki aydan fazladır büyük oğlunun B Şehri’ne gelip kendisini bulmasını bekliyordu. Hatta bir ara, onun bir zombiye dönüşmüş olabileceğini bile düşünmüştü. 

 

Mu Yi Fan konuyu fazla uzatmadan cevapladı. 

 

“Yolda bazı sıkıntılar çıktı.” 

 

Babasının yanında bu iki ayda yaşananları anlatmak istemediği belliydi, bu yüzden hızla konuyu değiştirdi. 

 

“Baba, az önce Zhao Yi Xuan’ın söyledikleri… Gerçek değil, değil mi?” 

 

O kadına geçmişteki alışkanlıkla Zhao Yi Xuan diye hitap etmişti. Mu Yue Cheng şaşkınlıkla sordu. 

 

“Ne olmuş? Ne dedi ki?” 

 

Mu Yi Fan ciddiyetle anlatmaya başladı. 

 

“O, tüm B Şehri halkının senin sadece bir oğlun olduğunu bildiğini söyledi. Herkes Mu Yi Hang’a ‘Genç Efendi’ diyormuş, benim varlığımdan haberdar değillermiş.” 

 

Mu Yue Cheng’in yüzü bir anda soğudu. 

 

“Onun saçmalıklarına kulak asma. Ordudaki herkes benim iki oğlum olduğunu bilir. Ama sen uzun zamandır burada değilsin, şehir halkının çoğu seni tanımaz bile. Yi Hang’ı görüp onu tek oğlum sanmışlardır. Ben de kimseye uzun uzun açıklama yapmadım. Ama şimdi döndün ya, seni herkese tanıtacağım. O zaman bu dedikodular da biter.” 

 

Bu açıklama Mu Yi Fan’ı oldukça rahatlatmıştı. 

 

Mu Yue Cheng biraz önce yaşananları düşünerek ekledi. 

 

“Annenin yaptığı yanlıştı. Akşam yemeğinde senden özür dilemesini söyledim. Ben de gerekeni söyleyeceğim ona.” 

 

Mu Yi Fan başını sallayarak başka bir soruya geçti. 

 

“Baba, eskiden hisse senetlerini satıp silah ve yiyecek aldıran sen miydin? Uzun süre yetecek kadar erzak mı stokladın? Hâlâ yeterli mi?” 

 

Mu Yue Cheng bu konuda saklamadan cevap verdi. 

 

“Evet. Bu binadaki herkes için 50 yıllık erzak depoladık. Neden soruyorsun?” 

 

Mu Yi Fan biraz duraksadı. 

 

“Sadece… dünyanın sonunun geleceğini nereden bildiğini merak ettim.” 

 

Mu Yue Cheng kaşlarını çattı, bir an düşündü ve biraz da çekinerek konuşmaya başladı: 

 

“Saçma gelecek ama… inanmayabilirsin.” 

 

O günleri yavaşça hatırlayarak anlatmaya devam etti: 

 

“O zamanlar G Şehri’ne gitmiştim. Bir gün biri beni arayıp, yaklaşan felaketi haber verdi. Önce dalga geçtiğini sandım. Ama birkaç gün boyunca uluslararası haberlerde söylediği şeyler tek tek gerçekleşti. O adam, haberler bile daha yayımlanmadan ne olacağını söylüyordu. Zaman, yer… hepsi birebir tutuyordu. O an, tam inanmasam da içime bir şüphe düştü. Sonra düşündüm ki, madem bu ihtimal var… Tüm paramı yiyeceğe yatırayım. Sonradan dünya sona ermezse, malzemeleri satar yine paramı çıkarırım. Sen de az Yi Hang kadar iyi yaşardın. O yüzden sana söylemeden, doğrudan erzak almak istedim.” 

 

Mu Yi Fan merakla sordu. 

 

“Peki o adam?…” 

 

Tam o sırada kapı çalındı. 

 

“Gir.” 

 

Kapıyı açan asker selam vererek içeri girdi. 

 

“Amiralim, oyuncaklar getirildi.” 

 

Mu Yue Cheng çocuğu yere indirerek gülümsedi. 

 

“Qing Tian, git bakalım o amcalarla biraz oyna.” 

 

Mu Qing Tian ne olduğunu anlamıştı. Başını sallayıp sessizce uzaklaştı. 

 

Çocuk uzaklaşır uzaklaşmaz, Mu Yi Fan tekrar babasına döndü. 

 

“Baba, sen biraz önce bir şeyden daha bahsedecektin…” 

 

Mu Yue Cheng kafasını iki yana salladı. 

 

“Ne söyleyecektim hatırlayamıyorum. Neyse, sen söyle, bu çocuk meselesi ne? Hiçbir zaman bir çocuğun olduğundan bahsetmemiştin.” 

 

Mu Yi Fan kısaca yanıtladı: 

“Ben de bilmiyordum… Sonradan öğrendim.” 

 

Aslında yalan söylemiyordu. Gerçekten de çocuğu doğurana kadar onun varlığından habersizdi. 

 

Bu sözler, Mu Yue Cheng’in kafasında hemen klasik bir tablo çizdi. 

 

Demek dışarıda bir kadına gönlünü kaptırmış, sarhoşken yanlışlıkla baba olmuş… 

 

“O çocuğun gerçekten senin olduğuna emin misin?” 

 

“Elbette.” 

 

Mu Yi Fan bu sözleri özellikle vurguladı. 

 

“Bu çocuk benim öz çocuğum.” 

 

Mu Yue Cheng tebessüm etti. 

 

“Çocuk sahibi olmak güzel şey. Başkasının çocuğunu büyüteceğine, kendi kanından birini yetiştirmek daha iyi.” 

 

“Baba,” dedi Mu Yi Fan, sesini daha da belirginleştirdi. 

 

“Ben bu çocuğu doğurdum.” 

 

Mu Yue Cheng başını salladı. 

 

“Evet evet, biliyorum, senin doğurduğun çocuk sonuçta.” 

 

“…” 

 

Mu Yi Fan, babasının hâlâ ne demek istediğini anlamadığını fark etti. 

 

“Baba, yanında tansiyon ilacı var mı?” 

 

Mu Yue Cheng şaşırdı. 

 

“Benim yüksek tansiyonum yok ki, niye taşıyayım?” 

 

Mu Yi Fan iç geçirdi. 

 

“İyi bari, yoksa birazdan söyleyeceğim şey tansiyonunu çıkarırdı.” 

 

“Ne söyleyeceksin?” 

 

“Baba… Bu çocuk gerçekten benim doğurduğum çocuk.” 

 

“Biliyorum, söyledin ya.” 

 

Mu Yue Cheng kaşlarını çattı. 

 

“Senin öz oğlun, bu konuda artık tekrar etmene gerek yok. Ama dikkatimi çekti, bu gelişinde çok konuşuyorsun. Eskiden böyle değildin.” 

 

Mu Yi Fan hemen durumu toparladı. 

 

“Son zamanlarda çok şey yaşandı, karakterim değişti biraz.” 

 

Sonra da konuyu başka yöne çekmeye çalıştı. 

 

“Baba bak, aslında ben…” 

 

“Rapor!” 

 

Ansızın bir askerin sesi sözünü kesti. 

 

Mu Yue Cheng kapıya döndü. 

 

“Ne oldu?” 

 

“Genç Efendi yaralandı.” 

 

Mu Yue Cheng’in yüzü bir anda karardı. 

 

“Ne saçmalıyorsun? Benim büyük oğlum burada oturuyor.” 

 

Asker gözlerini Mu Yi Fan’a çevirdi. 

 

“Şey… Mu Yi Hang yaralandı.” 

 

“Yi Hang mı?” 

 

Mu Yue Cheng’in kaşları çatıldı, ayağa fırladı. 

 

“Yi Hang yaralandı mı? Ne oldu? Yoksa bir zombi mi saldırdı?” 

 

“Hayır” 

 

Bu yanıt, Mu Yue Cheng’i az da olsa rahatlattı. 

 

“O zaman ne olmuş?” 

 

“Askerlerimizin bildirdiğine göre, Zhan Nan Tian tarafından yaralandı.” 

 

Mu Yue Cheng öfkeyle haykırdı. 

 

“Yine mi o herif?! Yaraları ciddi mi?” 

 

Asker duraksamadan cevap verdi. 

 

“Sağ uyluğundaki et neredeyse tamamen yırtılmış, kan revan içinde.” 

 

Mu Yue Cheng’in vücudu buz kesildi. 

 

Bu sırada Mu Yi Fan da ayakta, oyuncaklarla oynayan oğlunu kucağına aldı ve babasının peşinden asansöre girdi. 

 

“Baba, Yi Hang ile Zhan Nan Tian arasında ne oldu? Neden saldırmış?” 

 

Mu Yue Cheng, Zhan Nan Tian’ın adını öfkeyle telaffuz etti. 

 

“Vallahi ne oldu ben de anlamadım. Yi Hang’e sordum, ‘Ben tanımıyorum bile o adamı’ dedi. ‘Hiçbir şey yapmadım, o gelip sataştı’ dedi.” 

 

Mu Yi Fan kaşlarını çattı. 

 

“Ama bildiğim kadarıyla, Zhan Nan Tian kibar, sakin bir insandır. Durduk yere birine zarar verecek biri değil ki…” 

 

Mu Yue Cheng de aynı şüphe içindeydi. 

 

“Ordudaki subaylar da öyle dedi. Hatta şehir halkı bile… Zhan Nan Tian’ı nazik, ölçülü biri olarak tanır. Herkes Yi Hang’ın önce bir şey yapmış olması gerektiğini söylüyor ama Yi Hang hâlâ inatla inkâr ediyor. Hatta diz çöküp yemin etti, tanımıyorum bile diye. Sonra düşündüm… Yi Hang daha önce hep G Şehri’ndeydi. Belki de gerçekten bu çocukla hiç karşılaşmamıştır.” 

 

O sırada asansör ‘ding’ sesiyle durdu. 

 

Etiketler: novel oku Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm, novel Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm, online Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm oku, Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm bölüm, Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm yüksek kalite, Number One Zombie Wife [Novel] 143. Bölüm light novel, ,

Yorum