Koyu Switch Mode

Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

Zombi grubu daha önceki gibi saldırmadı. Aksine, gidip geldiler, sonra da hiçbir şey olmamış gibi usul usul geri çekilip geldikleri yola döndüler. 

 

Mu Yi Fan direksiyona yaslanarak derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı ve kaşlarını ovuşturdu. 

 

Sun Zi Hao, Lu Lin ve Zhan Bei Tian, Teğmen Zhou’nun aracıyla geldiğini görünce araçtan indiler. Teğmen Zhou da onları görünce derin bir oh çekti. 

 

“Az kalsın zombilerle toprağa karışacaktık, yeminle! Zombi selinin ortasında kalınca ‘buraya kadarmış’ dedim. Ama sonra hepsi geri döndü! Tuhaf değil mi sizce de?” 

 

Zhan Bei Tian, Teğmen Zhou’ya bakıp gülümsedi, göz ucuyla Mu Yi Fan’a kaydı bakışı. 

 

“Şanslısınız Teğmen Zhou,” dedi anlamlı bir tonda. 

 

Teğmen Zhou kahkaha attı. 

 

“B Şehri’ne mi gidiyorsunuz? O zaman biz de katılalım size.” 

 

Sohbet devam ederken, Mu Yi Fan araçtan indi. Uzaklardaki dağlara baktı, içgüdüsel olarak bir grup orta seviye zombinin onları izlediğini hissetti. 

 

Muhtemelen bu zombi dalgasını yönlendirenler onlardı. Ama uzakta olduklarından neye benzediklerini göremiyordu. Ayrıca zombilerin saldırmaya niyetli olduklarını da hissediyordu. 

 

Mu Yi Fan, dağın yönüne ciddi bir bakış attı, sonra dağdaki zombiye düşünce yoluyla bir mesaj gönderdi. 

 

“Toparlanın ve hemen gidin buradan.” 

 

Dağdaki zombiler, kendilerinden yüksek seviyeli bir baskı hissedince birkaç adım geriye çekildiler. 

 

İçlerinden biri, diğerinin omzuna vurdu. 

 

“Zhuang Zi Yue… O bizden üstün. Onunla baş edemeyiz.” 

 

Diğeri sinirliydi. 

 

“Lanet olsun! O da zombi değil mi? Ne diye insanlara yardım ediyor ki?!” 

 

Zhuang Zi Yue, gözlerini dağdan aşağı inen yola dikti, sonra istemeye istemeye diğer tarafa yöneldi. Arkasından diğer zombiler de yürüdü. 

 

Ama birkaç adım attıktan sonra durdu. Başını kaldırdı ve dağları inleten bir çığlık attı. Tıpkı yaralı bir aslan gibi. Öfkeli, üzgün, isyankâr. 

 

Çevresindeki zombiler de ondan etkilenerek çığlık atmaya başladı. Uzaklardaki zombi grupları da buna eşlik etti. Boş arazilerde yankılanan bu çığlıklar insanları dehşete düşürdü. 

 

“Bu zombilere ne oluyor yahu? Yine mi saldıracaklar?” diye sordu Teğmen Zhou’nun ekibindeki bir hayatta kalan, gözleri korku doluydu. 

 

Teğmen Zhou, çığlıkları duyunca hemen ciddileşti. 

 

“Tüm ekibe sesleniyorum! Bu iş şakaya gelmez. Hemen buradan ayrılmamız gerek!” 

 

Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’a baktı ve yüksek sesle bağırdı. 

 

“Araca binin, hemen!” 

 

Sun Zi Hao yıldırım gibi sürücü koltuğuna atladı; çünkü biliyordu ki Mu Yi Fan’ın gazabından sağ çıkmak istiyorsa, hızlı olmak zorundaydı. 

 

Lu Lin yan koltuğa oturdu. 

 

Mu Yi Fan etrafı süzdü. Zombilerin çığlıklarındaki öfkeyi, hayal kırıklığını hissetti. Emirlerine boyun eğmek istemiyorlardı. Kaşlarını çattı, sonra sessizce araca bindi. 

 

Zhan Bei Tian ona dönüp sordu. 

 

“Zombiler neden öyle bağırıyordu?” 

 

Mu Yi Fan başını iki yana salladı. 

 

“Boş ver, konuşmak istemiyorum.” 

 

Konvoy tekrar yola koyuldu. Yirmi kilometre ilerlediklerinde çığlıklar da kesildi, herkes rahat bir nefes aldı. 

 

Yolun geri kalanı şaşırtıcı şekilde sakindi. Karşılarına çıkan zombiler parmakla sayılacak kadar azdı. Takım, kolayca hepsini etkisiz hâle getirdi. 

 

Zhan Bei Tian yolu uzatmamak için yemekleri sadece kuru gıdayla geçiştirdiler. Şehre giden net bir yol olmadığı için büyük bir dönüş yaptı ve yol iyice uzadı. 

 

İki gün sonra nihayet B Şehri sınırlarına geldiklerinde gördükleri manzara karşısında herkesin ağzı açık kaldı. 

 

Tüm ağaçlar, çiçekler dev gibi olmuştu. Bazıları o kadar mutasyona uğramıştı ki, ne olduklarını anlayamıyorlardı bile. 

 

Gökyüzü bile ağaçlarla örtülmüştü. Sanki ormana girmiş gibiydiler. 

 

“İlerleyin, ateş gücüne sahip olanlar hazırlansın.” Dedi Zhan Bei Tian. 

 

Lu Lin hemen telsizi eline aldı. 

 

“İleri! Ateş gücü olanlar, hazırlanın!” 

 

Bitkiler ateşten korktuğu için, alev hissedince birkaç metre geri çekildiler, kıpırdamaya cesaret edemediler. Ama bu, ateşten tamamen korktukları anlamına gelmiyordu. Sadece henüz yeni mutasyona uğramışlardı ve avantajlarını kullanamıyorlardı. 

 

Yarım gün sonra nihayet B Şehri’ne vardılar. Şehrin dışında dev gibi surlar inşa edilmişti. Sekiz kapılı koruma sistemleri vardı. 

 

Gökyüzü bile ince tellerle örtülmüş, zombilerin ya da mutasyona uğramış kuşların girmesi engellenmişti. 

 

“Burası başkent,” dedi Sun Zi Hao hayretle. 

 

“Resmen kale gibi yapmışlar şehri.” 

 

Lu Lin başını salladı. 

 

“Bu kadar zombi dalgasına karşı ancak böyle koruyabilirlerdi zaten.” 

 

“Ben asıl bu kadar kısa sürede bu dev duvarları nasıl inşa ettiklerine şaşırıyorum,” dedi Sun Zi Hao. 

 

“Şimdi bir sürü yetenekli insan var. Toprak gücüne sahip olanlar için bu tarz yapılar çocuk oyuncağı artık.” 

 

Konvoy ilk kapıdan geçince, herkes araçtan indirildi. Vücutlarında zombi ısırığı olup olmadığı kontrol edildi. Sonra karantina alanına alındılar, enfekte olmadıkları kesinleşmeden şehre alınmadılar. Üstüne üstlük, şehre girebilmek için ellerindeki erzakların yarısını da vermek zorundaydılar. 

 

Mu Yi Fan, karantinadan geçtikten sonra derin bir nefes aldı. Neyse ki zombi dedektörü henüz kırmızı çizgi göstermiyordu. Ama birkaç ay içinde yeni dedektörler çıkınca B Şehri’ne girip çıkmak çok daha zor olacaktı. 

 

Mu Yi Fan tekrar arabaya bindi ve Zhan Bei Tian’a döndü. 

 

“Şehre döndüğüm için artık eve gitmem lazım. Birkaç gün sonra seni bulurum.” 

 

Zhan Bei Tian yumuşak bir sesle sordu. 

 

“Nereden bulacaksın beni?” 

 

“Eviniz kolay. Merkeze bırakın beni. Oğlumu alıp babamla tanıştıracağım.” 

 

“Hmm.” 

 

Şehir merkezine geldiklerinde konvoy durdu. Mu Yi Fan kapıyı açtı. 

 

“Ben kaçtım.” 

 

Zhan Bei Tian ön koltuktaki iki kişiye kısa bir bakış attı, ama bir şey demedi ve başını salladı. 

 

Mu Yi Fan arabadan inecekken, aniden geri dönüp Zhan Bei Tian’a atladı. 

 

Önde oturan Sun Zi Hao ile Lu Lin aynadan olanları görüp şok oldu. 

 

“Mu Yi Fan, ne yapıyorsun?!” 

 

Mu Yi Fan onları umursamadan, Zhan Bei Tian’ın dudak kenarına bir öpücük kondurdu. 

 

“Beni bekle.” 

 

Sun Zi Hao: “…” 

 

Lu Lin: “…” 

 

Gözlerimiz kör olsun! Bu neydi şimdi? 

 

Zhan Bei Tian hafifçe gülümsedi. 

 

“Tamam.” 

 

Mu Yi Fan kıkırdadı. 

 

“Sıcak kanlı şey.” 

 

Sun Zi Hao: “…” 

 

Lu Lin: “…” 

 

Hayatlarında ilk kez birinin Zhan Bei Tian’a “sıcak kanlı şey” dediğini duydular ve hâlâ hayattaydı! 

 

“Sakın yokluğumda başkasına yan gözle bile bakma.” 

 

İki taş kesilmiş adamı umursamayan Mu Yi Fan, çocuğu alıp Zheng Guo Zong’un yanına gitti. 

 

Zheng Guo Zong, Mu Yi Fan’ın gideceğini öğrenince gözleri doldu. 

 

“Ne zaman tekrar görürüm seni?” 

 

Onu öz oğlu gibi benimsemişti. Eğer o gitmeseydi, birlikte gitmeyi bile düşünüyordu. 

 

Mu Yi Fan hafifçe gülümsedi. 

 

“Zaten görüşeceğiz. Ama bana bir iyilik yap. Rong Yan’a dikkat et. Sakın Zhan Bei Tian’a yanaşmasına izin verme.” 

 

Zheng Guo Zong kahkaha attı. 

 

“Demek sonunda kıskanmayı da öğrendin.” 

 

Mu Yi Fan bebeğini kucakladı, vedalaştı ve konvoy uzaklaşınca Mu Ailesi’ne doğru yola koyuldu. 

 

Zhan Bei Tian ise takımıyla birlikte Zhan Ailesi’ne gitti. Arabalar kapının önüne geldiğinde, dedesi Zhan Guo Xiong, yaşlı kahyanın yardımıyla telaşla dışarı çıktı. 

 

“Yavaş olun, efendim! Dikkat edin!” 

 

Zhan Bei Tian hızla selam verdi. 

 

“Dede, iyi misin?” 

 

Zhan Guo Xiong torununu görünce yüzünde ciddi ama içten bir tebessüm belirdi. 

 

“Sen sağ salim döndün ya, ben daha ne isterim?” 

 

Xiang Guo, Mao Yu, Sun Zi Hao ve Lu Lin hemen askeri selam verdiler. 

 

“Başkan Zhan’ı selamlıyoruz!” 

 

Zhan Guo Xiong başıyla selamlarını aldı. Ama gözü hâlâ birini arıyordu. 

 

“Eee, çocuk nerede?” 

 

“Kim?” 

 

Dedesi onu duymadı bile, hızla arabaya yöneldi, baktı ama kimse yoktu. Hemen geri döndü. 

 

“Torunum nerede?!” 

 

“…” 

 

“Fan Jing Long yarım ay önce geldi, dedi ki senin üç yaşında bir oğlun varmış! Nerede o zaman benim torunum?!” 

 

Bir an durdu, sonra rengi soldu. 

 

“Yolda bir şey mi oldu yoksa?!” 

 

Zhan Bei Tian hemen lafa girdi. 

 

“Hayır, yok öyle bir şey.” 

 

Zhan Guo Xiong derin bir nefes aldı. 

 

“İyi… iyi… peki nerede çocuk?” 

 

Aylarca torununu görmeyi beklemişti. Şimdi eli boş kalınca içi içini yedi. 

 

Zhan Bei Tian sustu. 

 

Kahya araya girdi. 

 

“Genç efendi, dedenizi daha fazla bekletmeyin. O küçük beyi görmeyi ne kadar çok istiyordu, bir bilseniz.” 

 

Zhan Guo Xiong kararlı bir bakış attı. 

 

Zhan Bei Tian sonunda pes etti. 

 

“Oğlum, annesiyle birlikte annesinin ailesine gitti.” 

 

Mao Yu: “…” 

 

Xiang Guo: “…” 

 

Lu Lin: “…” 

 

Sun Zi Hao: “…” 

 

Allah’ım… Umarım başkan Zhan kalp krizi geçirmez! 

 

Etiketler: novel oku Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm, novel Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm, online Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm oku, Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm bölüm, Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm yüksek kalite, Number One Zombie Wife [Novel] 141. Bölüm light novel, ,

Yorum