Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan, bir gecelik iç hesaplaşmadan sonra Zhan Bei Tian’a karşı olan duygularını kabul etti.
Sabah kahvaltısında, eskiden olduğu gibi Zhan Bei Tian’dan uzak oturmak yerine, direkt olarak Mao Yu’nun yerini kaptı. Hani şu Zhan Bei Tian’ın yanı başındaki koltuk… Hiç utanmadan oturdu oraya ve sanki hiçbir şey olmamış gibi keyifle kahvaltısını yapmaya başladı.
Mao Yu alınmadı bile, “kahvaltı dediğin yaptığın yerde değil, mideye inen lokmadadır” diyerek olaya bilge bir yaklaşım sergiledi.
Kahvaltıdan sonra Zhan Bei Tian, Mao Yu’dan Wu Jing Heng’i çağırmasını istedi. Ardından Mu Yi Fan’ı kolundan tuttuğu gibi her zaman strateji konuşmalarını yaptıkları büyük salona götürdü.
Mu Yi Fan, salona girer girmez şüpheyle kaşlarını çattı.
“Beni buraya neden getirdin?”
Zhan Bei Tian’ın sessizliği cevaptan çok şey anlatıyordu. Derken, Mao Yu ve Wu Jing Heng de odaya girdiler.
İkisi de askeri selamlarını verdiler.
“Tuğgeneral”
Zhan Bei Tian, lafı hiç dolandırmadan konuya girdi.
“Dün, apartman binasından dışarı çıkılmasına izin verdikten sonra Rong Xue dışarı çıktı mı?”
“Evet. Sık sık onu ziyarete gelen bir kadınla buluştu. Kadın, Rong Xue’yi evine davet etti, ziyafet gibi bir yemek yedirdikten sonra ona bir poşet meyve, bir yığın kozmetik ve birkaç marka kıyafet verdi.”
Mu Yi Fan bunu duyunca jetonu düştü. Demek Zhan Bei Tian dünkü izni öyle boşuna vermemişti. Herkes rahatlasın diye değil, Rong Xue’nin o kadınla görüşmesini sağlamak içinmiş.
Zhan Bei Tian, gözlerini kısarak Wu Jing Heng’e döndü.
“Bu kadın da kim?”
“Ufak bir ekibin lideri ama pek öyle sağlam bir pozisyonda değil.”
“Durum buysa, bu kadar malzemeyi nereden buluyor sence?”
“Ben de şüphelendim zaten, Rong Xue’den döner dönmez kadının geçmişini araştırdım. Malzemeleri zaman zaman birinden alıyormuş.”
“Kim bu cömert kişi?”
“Villa bölgesinden biri. Hani şu Zhuang Zi Yue’nin adamlarından biri.”
Zhan Bei Tian’ın yüzü buz gibi oldu.
“Villa bölgesi mi?”
Wu Jing Heng göz ucuyla Mu Yi Fan’a bakarak onayladı.
“Evet. Zhuang Zi Yue’nin kontrolündeki bölge. Malzemeleri getiren adam da onun sağ kolu.”
Mu Yi Fan her şeyi o an çözdü. Kayıt cihazı, Rong Xue’nin eline Zhuang Zi Yue üzerinden ulaşmıştı. Ve Zhan Bei Tian da onu bu yüzden buraya çağırmıştı.
Zhan Bei Tian, gözlerini Mu Yi Fan’a dikti.
“Sen ne düşünüyorsun?”
Mu Yi Fan alayla güldü.
“Kayıt cihazını ona Zhuang Zi Yue vermiş. Zhuang da sevgilisi aracılığıyla Rong Xue’ye iletmiş. Rong Xue de fırsattan istifade, aletin içindekileri kullanarak Rong Yan’ı ortalığa rezil etmiş.”
Çünkü Rong Xue, ablası Rong Yan’ı kıskanıyordu. Kayıt cihazını onun cebine gizlice koymuş, kendi elleriyle ablasının sonunu hazırlamıştı.
Zhan Bei Tian zaten dün bir şey yapmamış, bugünü beklemişti. Wu Jing Heng’in doğrulamaları gelene kadar sabretmişti. Mao Yu, olayların gidişatını fark edince kaşlarını çattı.
“Yani kayıt cihazı Rong Yan’a ait değil, Rong Xue’nin bir başkasından alıp tuzak kurduğu alet mi? Bu nasıl bir akıl? Kendi öz ablasına böyle bir kazık atılır mı?”
Zhan Bei Tian, Mao Yu’ya bakıp Mu Yi Fan’a sordu.
“Peki, şimdi ne yapmamı istersin?”
Mu Yi Fan bir süre sustu. Aklından Zhuang Zi Yue geçiyordu. Kitapta can yoldaşı olan bu adam, gerçek hayatta onu ölüme yollamak isteyen bir düşmana dönüşmüştü. Hiçbir açıklama yapmadan, doğrudan kumpas kurmuştu. Rong Xue ise… Daha önce pirinç deposunda onu itmişti. O zaman ses etmemişti çünkü onu Rong Yan için sabretmişti ama şimdi sabrı tükenmişti.
Mao Yu sert konuştu.
“Bu kız ekibimizde kalamaz. Dışarıyla iş birliği yapıyor, içeriden birliğimizi bozuyor. Takımın huzuru kalmaz.”
Zhan Bei Tian “Hmm” didirek düşünmeye başladı. Aslında niyeti onu B Şehri’ne kadar yanında taşıyıp orada yere çakmak, düşüşünü izlemekti ama artık sabrının sonuna gelmişti.
Mao Yu bir noktaya daha değindi.
“Ancak elimizde kesin kanıt yok. Sadece şüphe var. Eğer onu kanıtsız şekilde kovarsak, ekip panikler. ‘Sıradaki biz miyiz?’ diye huzursuzluk başlar.”
Zhan Bei Tian düşünürken, Mu Yi Fan gözlerini hafifçe kısıp gülümsedi.
“Onun o kalem şeklindeki kayıt cihazının kendisine ait olduğunu kendi ağzıyla itiraf ettirecek bir yol biliyorum.”
Zhan Bei Tian ve Mao Yu hemen Mu Yi Fan’a döndü.
***
Yarım saat sonra Mao Yu, Rong ailesinin kaldığı odanın kapısında belirdi.
“Rong Yan Hanım.”
Rong Anne hemen ayağa kalktı.
“Kaptan Mao, hayırdır?”
Rong Yan ve Rong Xue de yataktan kalktı.
Ama Mao Yu’nun yüzünde gram gülümseme yoktu.
“Dünkü olayın yankıları sürüyor. General, ekibin düzenini bozan dedikoducularla devam edemeyeceğimize karar verdi.”
Rong Anne’nin yüzü gerildi.
“Kaptan Mao, ne demek istiyorsunuz?”
Mao Yu sert bir şekilde devam etti.
“Dünkü kayıt cihazı yüzünden herkes Mu Yi Fan’ın bir zombi olduğuna inandı. Neredeyse ekibin içinde zombi beslediğimize inanacaklardı. Bu yüzden General, Rong Yan’ın ekipten atılmasına karar verdi.”
“Hayır! O kayıt cihazı bizim Yan’a ait değil!” diye feryat etti Rong Anne.
“Ben de bilmiyorum nasıl cebime girdi, ama yemin ederim benim değil!” diye ekledi Rong Yan.
Ama Mao Yu ifadesini değiştirmedi.
“Yarım saat içinde eşyalarınızı toplayıp gitmenizi rica ediyoruz.”
Bunları deyip sırtını döndü ve çıktı.
Rong Yan bembeyaz olmuştu, yatağa çöktü. Her şey geçti sanmıştı, ama daha yeni başlıyormuş.
Rong Xue alttan alta sinsi bir gülümseme saklamaya çalışarak yaklaştı.
“Ablacığım, inanıyorum sana, kesin senin değil o kayıt cihazı.”
Rong Yan acı acı güldü.
“Ne inancı? Olan oldu.”
“Kızım nereye gideceksin bu zombili dünyada? Bu General de ne biçim adammış, sorgusuz sualsiz karar verir mi hiç?”
Ama Rong Yan kararlıydı. Çantasını toplamaya başladı.
“Zaten asker disiplini böyle. Yarım saate gitmezsem, zorla atılacağım, daha da rezil olurum.”
“O zaman ben de geliyorum!”
Ve Rong Anne de kendi çantasını toplamaya başladı.
“Anne ne yapıyorsun?” dedi Rong Yan.
“Sen nereye, ben oraya!”
Ama Rong Xue yerinden kıpırdamadı.
“Ben kalmak istiyorum.”
Bu söz ortama buz gibi bir hava estirdi. Rong Anne, kızına sertçe baktı.
Rong Xue hemen toparladı.
“Annecim, sizde yetenek yok, dışarıda ablam sizi korumakla uğraşır, tek başına daha rahat olur. Hem dışarıda erzak bulmak da zor olur.”
Rong Yan başını salladı.
“Doğru diyor. Anne sen burada kal, ben seni koruyamam böyle.”
Annesi gözyaşlarını silerken boğuk boğuk sordu.
“Peki sonra nasıl buluşacağız?”
“Ben de B Şehri’ne giden başka bir ekibe katılırım. Orada görüşürüz.”
İkisi de hazırlandı, Rong Anne valizi taşımaya yardım etti.
Tam çıkarlarken biri seslendi.
“Rong Xue! Merdivenleri temizleyeceksin, baştan sona!”
Kadın elinde kova ve paspasla gelmişti.
Rong Xue burun kıvırdı.
“Ben temizlik grubunda değilim ki!”
“Yetersizlik var, yapan ödül alacak. Yapmazsan Kaptan Lu’ya bildiririm.”
Rong Anne hemen araya girdi.
“Xue, sen kal. Ben kızımı götürürüm.”
Rong Xue, istemeyerek kovayı alıp üst kata çıktı. Ama iş yapmak yerine pencereye gitti. O noktadan apartman girişini görebiliyordu. Rong Yan ve annesinin çıkışını izledi.
“Sonunda… Zhan Bei Tian’ı elimden alan kadını kovdurdum.”
Tam o sırada arkasından bir ses geldi.
“Rong Yan’ın atıldığını görmek güzel bir şey mi sence?”
Ses soğuktu. Tehditkâr. Ve hiç yabancı değildi.
Yorum