Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan, karşısındaki o büyüleyici gülümsemeye baktıkça kalbinin hızla çarptığını hissetti. Bu gülüş öylesine güzeldi ki, sanki akortsuz bir piyanonun tuşlarına basılmış da oradan bir anda kusursuz bir melodi doğmuş gibiydi. Kalbine bir tel gibi dolanıyor, farkına bile varmadan onu kendine bağımlı hale getiriyordu.
Tam o sırada, bir anda Zheng Guo Zong’un söyledikleri geldi aklına:
“Az önce yaşadığın, kalp çarpıntısı denen şeydi. Buna ‘sevmek’ denir.”
Kalbin böyle atması…
Buna ‘sevmek’ deniyor…
Sevmek…
Bu kelime uzun süre zihninde dönüp durdu.
“Sevmek…”
Ve kendini Rong Yan’ı gördüğünde hissettikleriyle karşılaştırırken buldu.
Rong Yan’a karşı hiçbir zaman böyle bir kalp çarpıntısı yaşamamıştı. Sadece güzel yüzünü takdir etmişti o kadar. Biraz daha yakın olmak istemişti ama… sanki sıradan bir şeymiş gibi hissetmişti.
Peki bu, onun gerçekten Zhan Bei Tian’dan hoşlandığı anlamına mı geliyordu?
Peki ya Zhan Bei Tian?
O da benden hoşlanıyor olabilir mi?
Yoksa neden beni öpsün ki?
O sırada Zhan Bei Tian, yetenekli kişilerin kaçışını düşünmüş, ardından kaşlarını çatıp hafifçe gülerek, “Haydi, Bay Li’nin dükkânına geri dönelim de kim seni kaçırmak istemiş bir duysun,” demişti.
Mu Yi Fan arkasını döndü, içten bir nefes verdi ve daha önce çıkardığı eldivenini sessizce tekrar taktı.
Birlikte Li Tian Qing’in bakkalına döndüklerinde, yaşlı adam endişeyle mekânda volta atarken buldular onu. İkisini bir arada sağ salim görünce derin bir nefes aldı, gözleri rahatlamayla parladı.
“Mu bey, iyi misiniz?”
Mu Yi Fan hafifçe gülümsedi.
“İyiyim. Neyse ki Bei Tian zamanında yetişip beni kurtardı.”
Zhan Bei Tian durumu kısaca özetledi: “Saldırgan adamlardan birini bilerek kaçırdık. Amacımız onun dönüp gönderdiği kişiye verdiği raporla, gönderdiği kişinin kim olduğunu öğrenmekti. Li amcadan da bu konuşmaları dinlemesini rica edeceğiz.”
“Anladım,” dedi Li Tian Qing ve onları arka odaya davet etti. Ardından sordu: “Kaçan adam hangi yöne gitti?”
“Batıya.”
Mu Yi Fan ekledi: “Evet, ama batıya kaçtı diye illa o yöne gidecek diye bir şey yok. Li amca, kuzey tarafındaki villa bölgesini dinlemenizi isteyebilir miyiz?”
Li Tian Qing bir an duraksadı.
“Villa bölgesi derken? O bölgede oturanlar mı var?”
Zhan Bei Tian sessiz kaldı ama Mu Yi Fan “Evet,” diyerek onayladı.
Zhan Bei Tian göz ucuyla Mu Yi Fan’a baktı. Kuzeydeki villa bölgesi… Orası Zhuang Zi Yue’nin kontrolünde değil miydi?
“Peki, elimden geleni yapacağım,” dedi yaşlı adam.
Li Tian Qing, ‘bin mil öteden işitme’ yeteneğini kullanarak kuzeye yöneldi. Zhan Bei Tian ve Mu Yi Fan tek kelime etmeden oturup beklediler; konuşmaları halinde yaşlı adamın konsantrasyonunu bozmak istemiyorlardı.
Villa bölgesi oldukça uzaktaydı, araçla gitmek bile yarım saat sürüyordu. Li Tian Qing uzun bir süre hiçbir şey duymadı, sonunda sağ kulağını kuzeye, sol kulağını da kuzeybatıya çevirdi.
Yaklaşık on beş dakika sonra Li Tian Qing birden titredi, kaşları çatıldı. Bir şey duymuş gibiydi.
Kısa süre sonra yeteneğini geri çekip konuştu.
“Kuzey tarafındaki villa bölgesinden bir ses duydum. Evet… Patron… Zhuang… Zhuang denen patron Mu’yu yakalatmak istemiş.”
Zhan Bei Tian’ın gözleri bir anda parladı.
Mu Yi Fan ise daha önceden Zhuang Zi Yue’den şüphelendiği için sakinliğini koruyarak sordu:
“Peki beni kaçırmak istemesinin nedeni neymiş, bunu da söyledi mi?”
Li Tian Qing başını salladı. “Hayır, adam sadece başından geçenleri anlattı, Zhuang da onu serbest bıraktı.”
Mu Yi Fan göz kapaklarını indirip sessizliğe gömüldü.
Zhan Bei Tian ayağa kalktı.
“Artık Mu’yu kimin kaçırmak istediğini öğrendiğimize göre, biz dönelim. Ama umarım Li amca, size daha önce söylediğim şeyi bir kez daha düşünürsünüz.”
“Tamamdır.”
Li Tian Qing ayağa kalktı, onları dükkânın dışına kadar uğurladı.
Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ı çekiştirerek daha sakin bir yere götürdü. Etrafta kimse yokken sordu.
“Sen daha önce biliyor muydun bu işi Zhuang Zi Yue’nin yaptığını?”
Mu Yi Fan sırtını döndü, dost kaybetmenin hüznüyle başını salladı:
“Uzun zaman önce şüphelenmiştim. Kaçırıldığım anda aklıma ilk onun adı geldi ama kendime ‘hayır, o yapmaz’ dedim. Ta ki Li amca doğrulayana kadar…”
Zhan Bei Tian kaşlarını çattı.
“Peki neden ilk olarak onu düşündün? Neden ondan şüphelendin?”
Mu Yi Fan derin bir nefes aldı.
“Hatırlıyor musun, bir gün villa bölgesine gidip ondan ödünç aldığım pirinci geri vermiştik. O gün eğlence odasında dart tahtasını almak istemiştim…”
“Evet, hatırlıyorum,” dedi Zhan Bei Tian. O günü unutması mümkün değildi. O günden sonra Mu Yi Fan içine kapanmış, sanki ruhu bedenini terk etmişti.
“O gün dart tahtasının diğer yüzünde benim siyah-beyaz bir fotoğrafım vardı. Üzerine kırmızı kalemle ‘ölü’ yazılmıştı. Ve bir sürü delik… Yani açıkça hedef olarak kullanılmış. Dart tahtasıyla alay ediyor gibiydi.”
Zhuang Zi Yue, dart tahtasını alırken çok dikkatliydi. Hemen o fotoğrafı Mu Yi Fan görmesin diye kendi tarafına çevirmişti. Ama tahtayı dolaba koyarken bir anlığına görünmüştü.
Zhan Bei Tian kaşlarını kaldırdı: “Yani ondan bu yüzden mi şüphelendin?”
“Başka neden olabilir? Bir insan, arkadaşının yüzünü siyah beyaz bir şekilde kağıda bastırıp üstüne ‘ölü’ yazıp dart tahtası yapar mı? Şaka ise neden bana göstermedi?”
Sonra o gün Zhuang Zi Yue’nin gözlerine bakışını hatırladı, sanki içinde bir canavar varmış gibi korkutucuydu.
Zhan Bei Tian sonra kayıt olayını sordu: “Kaydı da onun yaptığını mı düşünüyorsun?”
Mu Yi Fan başını salladı.
“Onun dışında yakın mesafeden sesimi kaydedebilecek başka biri gelmiyor aklıma. Ama niye böyle bir şey yaptı hâlâ anlayamıyorum. Sırf zombi olduğum için mi?”
“Eğer amaç sadece seni ortadan kaldırmak olsaydı, böyle oyunlara gerek duymazdı, Doğrudan saldırırdı.”
“Aynen ben de öyle düşündüm ama hâlâ nedenini bulamıyorum. Kıyametten önce ona zarar verecek hiçbir şey yapmadım ki…”
İlk karşılaştıklarında vücudundan gelen koku ona garip gelmişti. Ne bir zombinin kokusu gibiydi, ne de bir insanın. O yüzden Zhuang Zi Yue’nin insan mı zombi mi olduğunu anlayamamıştı.
Kendi yazdığı kurguya lanet etti. Zhuang Zi Yue, Zombi Kralı’nın sadık sağ koluydu. Ama şimdi karşısında bir düşmana dönüşmüştü. Eski karakterin karizması mı eksikti onda? Onun dostu olacakken düşmanı mı olmuştu?
Üstelik iki aydan fazla zaman geçmişti ama Zombi Kralı’nın diğer yoldaşlarından hâlâ bir iz yoktu. Sadece Zheng Jia Ming ortaya çıkmıştı.
En kötüsü neydi biliyor musun?
Bilimkurgu yazmıştı ama hikâye bildiğin drama kıvamında bir Danmeiye dönmüştü.
[Çevirmen notu: Danmei erkek karakterler arasındaki romantik ilişkileri konu alan bir Çin edebiyatı ve diğer kurgusal medya türüdür.]
“Lanet olsun! Konu iyice dağıldı!” diye söylendi içinden.
Zhan Bei Tian onun düşüncelere daldığını fark etti ama rahatsız etmedi.
Sessizce sağ elini onun omzuna koydu, ardından usulca yönünü değiştirdi.
Apartman binasına dönerken, kapıda nöbet tutan askerler Zhan Bei Tian’ın keyifli halini fark etti.
Birbirlerine bakıp kıkırdadılar.
“General Zhan için ilkbahar mı geldi ne?”
Yorum