Çevirmen: Khentimentiu
Zhan Bei Tian, kucağına doğru kıvrılan adama baktı. Gözlerindeki yumuşaklıkla… O anın huzurunu yaşıyordu.
Mu Mu’nun aslında Mu Yi Fan olduğunu öğrendiğinden beri, Mu Yi Fan bir kere bile kendiliğinden ona yaklaşmamıştı. Şimdi gelip kendi kollarına sokuluyorsa… Yoksa… En son pirinç deposunda yaşanan krizi affetti mi?
Zhan Bei Tian onu kucakladı, alnına nazikçe bir öpücük kondurdu ve gözlerini kapattı.
Ama kucağındaki kişi hiç de durulmak bilmiyordu. Alt tarafı titriyordu resmen. Sonra arkasını dönüp poposunu Zhan Bei Tian’a çevirdi!
Zhan Bei Tian bir gariplik olduğunu sezdi, gözlerini karanlıkta açıp mırıldandı.
“Ne yapıyorsun sen?”
Uykulu gözlerle gözlerini aralayan Mu Yi Fan bir yandan titredi bir yandan da cevap verdi.
“Üşüyorum…”
“…”
“Üşüyorsun da neden sadece alt tarafın titriyor?” diye geçirdi içinden. Normalde üşüyen insan tümden titremez mi? Bu resmen “lokal soğukluk” vakası!
“Nasıl üşüyorsun? Zombi dediğin ne sıcağı hisseder ne soğuğu, sana ne oluyor şimdi?”
Mu Yi Fan kıvrıldı biraz daha ve ciddi ciddi dert yandı.
“Bilmiyorum ama popom buz kesmiş gibi. Alt taraf komple donmuş gibi hissediyorum. Ayrıca… Aşağıdaki küçük Mu var ya…”
“…”
Mu Yi Fan anlatmaya devam etti.
“Resmen Everes’te çıplak duruyorum da kutup rüzgarı çarpıyor gibi! Küçük Mu bildiğin buz sarkıtına döndü!”
Zhan Bei Tian’ın aklına istemsizce karlar içinde çıplak duran bir Mu Yi Fan görüntüsü geldi.
Travmatikti.
Mu Yi Fan kafasını kaldırdı, oldukça ciddi bir suratla ekledi.
“Bak şimdi ben böyle tarif ettim ya, sen de hissedebildin mi ne kadar rahatsız olduğumu?”
Zhan Bei Tian iç çekti.
“Sadece bu iki yerin mi üşüyor?”
“Evet!”
“Hayda… Bu da neyin nesi şimdi?”
Zhan Bei Tian düşünüp taşındı… Aklına tek bir şey geldi, “Kesin bu içirdiğim kaynak suyunun işidir!”
Mu Yi Fan onun derin düşüncelere daldığını görünce suratını buruşturdu.
“Bir şey yap da ısınayım be! Sıcak su torbası mı olur, elinle mi ovuşturursun, bilemem!”
“Elimle mi?!”
“Elin var ya elin! Şöyle güzelce ovalasana biraz?”
Zhan Bei Tian içinde , “Buna sıcak su torbası getireyim en iyisi…” dedi ve tam kalkacakken…
Mu Yi Fan başını tuttu, “Ayy canım! Ayy başım, başım, başım!” diye bağırmaya başladı.
Zhan Bei Tian’ın gözleri endişeyle parladı.
“Ne oldu yine?!?”
Mu Yi Fan yüzünü buruşturdu, dişlerini sıkarak konuştu.
“Bilmiyorum ama… Saçlarım ağrıyor!”
“Ne?”
“Yani, başım değil, saçım! Bildiğin saç köklerim zonkluyor. Koltuk altı kıllarım da ağrıyor. En fenası… küçük Mu’nun tüyleri bile acıyor!”
Zhan Bei Tian’ın alnında üç çizgi belirdi.
“Tüm vücut tüylerinin ağrıdığını söylemek başka, her ayrıntısını saymak başka!”
Mu Yi Fan can çekişirken adeta feryat figan etti.
“Ben bu acıyı tarif etmezsem nasıl anlayacaksın be adam?! Soğuk yetmedi, acı yetmedi, şimdi kaşınıyor da kaşınıyor, ne oluyor bana yaa?!”
Aklına bir şey geldi ve gözlerini açarak bağırdı.
“Kaynak suyundan mı oldu bu ya?!… OFFF KAŞINIYORUM!!
Zhan Bei Tian çaresizdi.
“Kaşıntı da mı geldi? Neresi acıyor şimdi?”
“Tırnaklarım! Dişlerim! Diş etlerim yanıyor! Şu an kendimi tırmalamak istiyorum, bir şeyleri kemirmek istiyorum!”
Zhan Bei Tian hemen ona bir taş uzattı.
“Al, taş kemir!”
Ama o da ne? Mu Yi Fan taşı tırnaklarıyla bir çizdi, taş paramparça oldu!
“…”
Sonra kalktı ve çelik çubuk getirdi. O da başladı çelik çubuk törpü şovuna!
Biraz sonra Mu Yi Fan tekrar feryat etti.
“YANIYORUM!”
Zhan Bei Tian yeniden delirme noktasında.
“Neresi yanıyor bu sefer?”
“Kemiklerim! Bildiğin volkanın içine düştüm gibi! İçim içimi yiyor!”
Zhan Bei Tian’ın beyni artık çalışmıyordu. Bir sıcak, bir soğuk, bir kaşınma, bir tırnaklama, bir yanma… Ne oluyor lan bu adama?!
Mu Yi Fan kıvranarak yattığı yerden inledi.
“Zhan Bei Tian… Bir kurşun sık kafama, valla rahatlarım, bu ne lan?!”
Zhan Bei Tian gözleri kıpkırmızı olmuş şekilde bağırdı.
“Kapa çeneni!”
“Ama… ama… çok kötüyüm ben!”
Zhan Bei Tian ne yapacağını bilemedi. Sonunda aklına bir şey geldi, atladı banyoya, kaynak suyunu küvete doldurdu, sonra Mu Yi Fan’ı kucakladığı gibi suyun içine koydu.
Ve o an…
Mu Yi Fan’ın yüzüne cennetten gelen bir huzur indi.
“Oh… mis gibi…”
“Rahatladın mı?”
“Şu an cennetteyim… Lütfen böyle bırak beni.”
Zhan Bei Tian bir oh çekti. Demek ki kaynak suyu bir işe yarıyordu.
Mu Yi Fan oracıkta uyuyakaldı. Zhan Bei Tian onu çıkardı, kuruttu, pijamalarını giydirdi ve yatağa koydu.
Ama 15 dakika sonra Mu Yi Fan yine kıvranmaya başladı.
Zhan Bei Tian pes etti. Yine banyoya götürdü, bu sefer yanından ayrılmadı, başında bekledi.
Gün ağarana kadar bu döngü devam etti. Nihayet sabah olmuş, Zhan Bei Tian yatağa uzanmıştı ki…
Tak tak tak
Zhan Bei Tian kapıyı açtı, karşısında Mao Yu vardı. Mao Yu patronun gözaltlarının simsiyah olduğunu gördü. İçinden geçirdi. “Gece uyumadıysa, kesin başka şeyle uğraştı…”
“Patron, kahvaltı hazır.”
“Yiyecek hâlim yok. Öğlene kadar da önemli bir şey yoksa sakın rahatsız etmeyin.”
“Malzeme aramaya çıkmıyor muyuz?”
“Bugünlük boş ver. Ama antrenmanlara devam. Özellikle yetenekli olanlar iyice güçlenmeli. Yeteneği olmayanlar da tembelliği bırakıp çalışsın. Ha, Rong Xue çalışmak istemezse takmayın, ama geri kalan herkes çalışacak!”
Mao Yu içinden “Patron Rong Xue’ye iyice gıcık olmuş” dedi, ama tabii sadece “Tamam patron” diyerek ayrıldı.
Zhan Bei Tian yatağa döndü. Mu Yi Fan hâlâ huzurla uyuyordu.
Sonra bir hareketlenme oldu. Zhan Bei Tian gözlerini açtı ve dönüp baktı…
Mu Yi Fan yine ona sokulmuştu.
Ama bu sefer ağrılı, sancılı değil… Gayet memnun bir şekilde mırıldanıyordu.
Zhan Bei Tian bir gariplik hissetti… Alt tarafına bir baskı vardı. Yüzü bir anda kaskatı kesildi.
Mu Yi Fan bu sırada rüya görüyordu. Rüyasında biriyle yatağın üzerinde “yağmurla bulutun dansını” yapıyorlardı.
Karşısındaki adamın vücuduyla o kadar uyumluydu ki, her kıvrım, her nefes bir bütün olmuştu. Kendini hiç bu kadar… uyumlu hissetmemişti.
Rüyasında adama sarılıp yukarı baktı ama yüzünü göremiyordu. Adamın vücudu şahane ama yüz fluydu.
Derken… Biri poposuna dokundu.
Ve bir anda o flu surat netleşmeye başladı…
Ve…
Mu Yi Fan gözlerini kocaman bir şekilde açtı.
“AĞHH! ZHAN BEI TIAN’MIŞ BU!”
Yorum