Koyu Switch Mode

Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

İki kişi odayı topladıktan sonra, Zhan Bei Tian etrafa bir göz atmak ve bu yerle ilgili haberleri öğrenmek için dışarı çıkacağını söyledi. 

 

Mu Yi Fan, yarım aydan fazla bir süredir köy havasındaki küçücük bir odada pinekledikten sonra “Dışarı çıkabiliriz,” lafını duyar duymaz Zhan Bei Tian’la birlikte apartman sitesinden ayrıldı. 

 

Dışarı çıkar çıkmaz, kara yağmurun ardından K Şehri’nin sanki yüzyıllar geçip de terk edilmiş bir harabe şehir haline geldiğini fark etti. 

 

Her yer zift dökülmüş gibiydi, binalar, apartmanlar, çimenler, yer… Aklına ne gelirse, üstü simsiyahtı.  

 

Ama kimse, “Şuraları bir süpüreyim de mis gibi olsun,” diye düşünmüyordu. Artık herkesin tek derdi vardı. 

 

“Bugün ne yiyeceğim?” 

 

Zhan Bei Tian, sağa sola bir göz attıktan sonra kalabalığın olduğu tarafa yöneldi. 

 

Mu Yi Fan hemen adımlarını hızlandırdı ama bir yandan da çevreyi gözlüyor, dikkatli davranıyordu. 

 

Yoldaki insanlar ise resmen zombileşmişti. Suratlarında en ufak bir ifade yoktu. Herkes kendi halinde, hızla yürüyor ama birbirine göz ucuyla bile bakmıyordu. Yan yana gelirken bile çekinerek, temastan kaçınarak geçiyorlardı. Sanki karşıdan gelen kişi aniden üstlerine atlayacak da zombiye dönüşüp kemiklerini kemirecekmiş gibi tedirginlerdi. 

 

Bu manzarayı gören Mu Yi Fan bir anlığına “İnsanlık ölmüş.” Diye düşündü. İçinde garip bir hüzün yükseldi. Sanki bir köşeye atılmış, sahibi tarafından terk edilmiş minik bir köpeğe bakıyordu da içi parçalanıyordu. 

 

Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın geride kaldığını fark edince durdu. Arkasına döndü ve onun kalabalığı izlerken üzgün bir ifadeyle daldığını gördü. 

 

“Ne bakıyorsun öyle, hadi gel.” 

 

Mu Yi Fan dalgınlığından sıyrılıp Zhan Bei Tian’ın on adım ötede onu beklediğini görünce hemen koştu. 

 

Zhan Bei Tian, onun yüzüne baktı ama bir şey söylemedi. Sadece elini tuttu ve yürümeye devam etti. 

 

Gerçek dünyada, Zhan Bei Tian tarafından böyle defalarca çekiştirilen Mu Yi Fan, bu el tutma işini gayet normal karşılıyordu. Hatta bu kez elini karşılık vererek tuttu. 

 

Mu Yi Fan’ın göremediği şeyse, Zhan Bei Tian’ın dudak köşesindeki belli belirsiz, ama gayet memnun bir gülümsemeydi. 

 

Derken geldiler geçici bir takas alanına. 

 

Ortamdaki kalabalık öyle böyle değildi. Uzakta bir pazara benziyordu. Herkes tıklım tıklım birbirine girmiş, ellerinde bir şeyler, bir şeylerle değiş tokuş etmeye çalışıyordu. 

 

İlk bakışta, “Vay be, dünyanın sonu mu yoksa alışverişe mi geldik?” dedirtiyordu. 

 

Ama Mu Yi Fan, insanların neyle neyi takas ettiğini görünce, bu tatlı illüzyon balonu “pop!” diye patladı. 

 

Zhan Bei Tian usulca sordu. 

 

“Almak istediğin bir şey var mı?” 

 

Mu Yi Fan çevreye bakındı. Millet günlük ihtiyaç malzemelerini değiş tokuş ediyordu. Ama onun şimdilik bir ihtiyacı yoktu. Neticede şu an Erkek Başrol’le takılıyordu. Karnı tok, sırtı pek. Alacak neyi vardı ki? 

 

Tam “Yok,” diyecekti ki, birden gözü beyaz tişörtlü bir gence takıldı. 

 

Genç delikanlı o kadar yakışıklıydı ki, uzaktan bakınca “Kız mı bu?” dedirtecek cinstendi. Minyon, incecik, yüzü porselen gibi, tişörtü dar, zayıflığı iyice belli oluyor. 

 

Tabii sadece Mu Yi Fan değil, etraftaki birkaç orta yaşlı adam da bu çocuğa dikkat kesilmişti. 

 

Adamların bakışları pek de masum sayılmazdı. Bazıları gidip çocuğun kalçasına el atıyor, kimileri “Denetim yapıyoruz” ayağına sarılıp öpücüğe abanıyordu. Etrafındaki kimse de, “Ulan ne yapıyorsunuz?” demiyordu. 

 

Genç çocuğun gözlerinde tiksinti okunuyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Kafasını eğmiş, tek kelime etmiyordu. 

 

Mu Yi Fan yutkundu. 

 

“Bu çocuk da mı… şey… burada “takaslık” yani?” 

 

Zhan Bei Tian kaşlarını çattı, sertçe bakıp hemen yolunu değiştirdi, çocuğun olduğu yerden uzaklaşmak istedi. Ortam kötüydü, başlarına bela almak istemiyordu. 

 

Mu Yi Fan arkaya dönüp bir daha baktı. İçinden, “Ben bu sahneyi kitabımda yazmıştım ya…” diye geçirdi. Takas alanında bir gencin yiyecekle takas edilmesi. Yazarken bile içi burkulmuştu ama şimdi canlı canlı görünce midesi düğümlendi. 

 

Zaten kıyamet sonrası dönemde böyle şeyler çok yaygındı. Kadın sayısı az olduğundan, doğal olarak kadınlar “değerli” hale gelmişti. Ama bu, onlara dokunulmazlık zırhı da kazandırmıştı. Mesela Rong Xue… Ne gerçeklikle alakası vardı ne bir işe yarardı ama “ben kıymetliyim” diye ortalarda pervane gibi dolaşırdı. 

 

Üstelik Erkek Başrol, bu Rong Xue’nin kardeşini beğenince. Kızcağız “beni sevmedi” diye sinirlenip zombilerin kralına katılıyor, intikam uğruna Başrol’ü öldürmeye çalışıyordu. Klişe gibi klişe. 

 

Mu Yi Fan iç çekti. Yazarken eğlenceydi ama şimdi gerçek hayatta görmek… Yüreğini burktu. 

 

O sırada Zhan Bei Tian, yan gözle ona bakıp soğukça sordu. 

 

“Ne o? Çok mu güzelmiş çocuk?” 

 

Mu Yi Fan hızlıca döndü. 

 

“Ne alakası var yahu… Yazık dedim sadece. Çok zavallıydı.” 

 

Zhan Bei Tian cevap vermeden yürümeye devam etti. 

 

Mu Yi Fan, gencin yaşadığı durumu aklından çıkarıp etrafa bakınmaya devam etti. Derken birkaç erkek çift gördü. El ele tutuşmuş, çok da samimi yürüyorlardı. 

 

Aslında bunda bir tuhaflık yoktu. Gerçek hayatta da eşcinsel çiftler vardı. Ama Mu Yi Fan biraz utandı. 

 

Sonra fark etti ki… kendi de Zhan Bei Tian’la el ele yürüyor! Ama garip bir şey hissetmedi. Aksine… tuhaf bir şekilde içi ısınmıştı. Bu el tutma işinden garip bir hoşnutluk duyuyordu. 

 

Zhan Bei Tian, bir bakkal dükkânının önünde durdu. İçerisi boştu, tezgahta sadece birkaç ıvır zıvır vardı. 

 

Dükkânın sahibi, kamburu çıkmış yaşlı bir amcaydı. Bembeyaz saçları, iskelet gibi zayıf vücudu… Sanki 15 gündür pirinç görmemiş gibiydi. 

 

Yüzü de pek alışılmış cinsten değildi. Alnı sivri, çenesi kocaman, ağzının köşesinde de simsiyah bir leke vardı. Yani estetik olarak Allah affetsin ama biraz talihsizdi. 

 

Zhan Bei Tian içeri girince adam gözlerini kısıp şöyle dedi. 

 

“Tezgahta ne varsa o, başka bir şey yok. Takas olacaksa sadece bunlarla olur.” 

 

Zhan Bei Tian, çantasından 5 kiloluk bir pirinç poşeti çıkarıp tezgâha koydu. 

 

“Biraz bilgi istiyorum.” 

 

Yaşlı adam pirinci görünce gözleri parladı. Gerçekten açmış. Ama ne isteyeceğini bilmediği için temkinliydi. 

 

Mu Yi Fan ise hemen jetonu düşürdü. 

 

“Ben bu karakteri yazmıştım! Romanımdaki yaşlı adam bu işte!” 

 

Romanında bu adamın adı Li Tian Qing’di. Komşular “Li Dede” derdi. Çok çirkin olduğu için hiç evlenememişti, yalnız yaşıyordu. 

 

Kıyametten sonra zayıf ve yaşlı olduğu için dışarı çıkamıyordu. Elinde sadece önceden aldığı pirinçler kalmıştı. 

 

Sonra bir mutasyon geçirmişti ama öyle savaşlık falan bir güç değil, binlerce kilometre öteden duyabilen süper kulaklar kazanmıştı. 

 

Yani başka bir şehirdeki haberi sormak için gidilebilecek en doğru adamdı bu. 

 

Yaşlı adam sordu. 

 

 “Ne öğrenmek istiyorsun?” 

 

Zhan Bei Tian doğrudan sordu. 

 

“B Şehri’nin şimdiki durumu nasıl? Kim güçlü? Hangi güçler var?” 

 

Mu Yi Fan bu soruların geleceğini tahmin ettiği için şaşırmadı. 

 

Yaşlı adam pirince göz attı. 

 

“Şimdi sen benden B Şehri’nin haberini istiyorsun ama bu kadar pirinç az.” 

 

Zhan Bei Tian kaşlarını çattı. 

 

“Yirmi kilo versem, tüm soruları sorabilir miyim?” 

 

Adamın gözleri ışıldadı. 

 

“Olur! Gelin, arkaya geçelim.” 

 

Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’la birlikte yaşlı adamın odasına geçti. 

 

Yolda adam sordu. 

 

“Sizin gibi genç bir adam, benim B Şehri’yle ilgili bilgi bildiğimi nereden anladı acaba?” 

 

Zhan Bei Tian cevap vermedi. 

 

Yaşlı adam da ısrar etmedi. Belki onun da kulağı kadar başka bir yeteneği vardır, diye düşündü. 

 

Kapıyı kapattıktan sonra sordu. 

 

“Ne duymak istiyorsun?” 

 

“B Şehri’nde şu an durum ne? En güçlü kişi kim?” 

 

Yaşlı adam elini uzattı. 

 

“Önce pirinç.” 

 

Zhan Bei Tian çantadan dört paket daha çıkarıp masaya koydu. 

 

“İşte yirmi kilo. Şüphem mi var?” 

 

Adam başını salladı. 

 

“Yok, güveniyorum.” 

 

Pirinçleri çekip kenara aldı. 

 

“B Şehri’ndeki en güçlü güç kim diye soruyorsun değil mi?” 

 

Zhan Bei Tian başını salladı. 

 

“Bak, genç adam, duyduğum haberler net değil. Belki yanlış olabilir. Yanlış çıkarsa beni suçlama.” 

 

“Yok, suçlamam.” 

 

Yaşlı adam ciddi bir ifadeyle söyledi. 

 

“B Şehri’ndeki en büyük güç şu anda… Mu Ailesi.” 

 

Etiketler: novel oku Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm, novel Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm, online Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm oku, Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm bölüm, Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm yüksek kalite, Number One Zombie Wife [Novel] 111. Bölüm light novel, ,

Yorum