Koyu Switch Mode

Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

Zhan Bei Tian, Lu Lin’le konuşmayı bitirdiğinde saat sabahın üçü olmuştu bile. 

 

Odasına döndüğünde Mu Yi Fan’ın hâlâ uyumadığını gördü. Yatakta yatıyor, elindeki kristal çekirdeği çevirip bakıyordu. Ne aradığını kendi bile bilmiyor gibiydi. 

 

Kristal çekirdek öyle bir parlıyordu ki, loş odada adeta rengârenk bir fener gibi odayı aydınlatıyordu. 

 

Zhan Bei Tian, elindeki el fenerini kapattı, kristalin yaydığı ışıkla yatağa doğru yürüdü. 

 

“Uyumadın mı daha?” diye sordu. 

 

Mu Yi Fan kristal çekirdeği elinden bırakıp, “Birini düşünüyorum,” dedi. 

 

Zhan Bei Tian üzerindeki kıyafetleri çıkardı, pijamalarını giyerken sordu. 

 

“Kimi düşünüyorsun?” 

 

“Bir adamı.” 

 

Zhan Bei Tian’ın hareketi bir an durdu. Pijamaları giyip yatağa uzandı, sesi bir anda soğudu. 

 

“Ne diye bir adamı düşünüyorsun?” 

 

Mu Yi Fan hemen yatağın ortasında uyuyan çocuğu kenara kaydırdı, Zhan Bei Tian’ın yanına sokuldu. 

 

“Nasıl desem… Onunla yüzleşmeye nasıl cesaret edeceğim, sürekli onu düşünüyorum. Beni çok rahatsız ediyor bu durum. Sen düşün benim yerime, olur mu? Bak olay şöyle; bu adam, tıpkı küçük versiyonum gibi… Resmen birebir aynı, sanki ikiz gibiyiz.” 

 

“Yani, özel biri. Ama beni düşman bellemiş. O kadar ki, öldürmek istiyor. Bu beni çok üzüyor. Sonra birden bana önem veriyormuş gibi davranmaya başladı. Yaralanınca da… kafam daha da karıştı. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sen olsan ne yapardın?” 

 

Mu Yi Fan bunları anlatırken içinden kalbi güm güm atmaya başladı. Erkek Başrol’ün, yani Zhan Bei Tian’ın bu anlatılanlardan olayın kendisiyle ilgili olduğunu anlamasından ödü kopuyordu. Bu yüzden lafı dolandırıyor, mümkün olduğunca kısa ve belirsiz konuşuyordu. 

 

Zhan Bei Tian gözlerini kısıp, “Çık açık açık söyle,” dedi. 

 

Mu Yi Fan hemen kıvırmaya başladı. 

 

“Yani… eskiden öyle bir düşüncem vardı ama sonra yüzüne bakınca… yapamadım.” 

 

Zhan Bei Tian ona dik dik baktı. 

 

“Bu kadar mı önemsiyorsun onu?” 

 

Mu Yi Fan iç çekerek başını salladı. 

 

“Önemsemesem bu kadar kafama takmazdım.” 

 

Zhan Bei Tian bir süre bakakaldı, sonra soğuk bir sesle, “Kim bu?” diye sordu. 

 

Mu Yi Fan hemen başını iki yana salladı. 

 

“Söyleyemem.” 

 

Zhan Bei Tian hiçbir şey demeden arkasını döndü. 

 

Mu Yi Fan hemen parmağıyla Zhan Bei Tian’ın sırtına dürtükledi. 

 

“Daha cevabımı vermedin.” 

 

Zhan Bei Tian oralı olmadı. 

 

Mu Yi Fan gövdesini kaldırıp, yanındakine doğru eğildi. 

 

“Hadi ama, sen dedin söyle diye, şimdi de cevap vermiyorsun. Söyle de uyuyalım bari.” 

 

Zhan Bei Tian hâlâ konuşmadı ama bir anda dayanamayıp Mu Yi Fan’ı kucaklayıp kolunun altına aldı, hareket edemesin diye sımsıkı sardı. 

 

“Kıpırdama, uyu artık.” 

 

Mu Yi Fan artık hareket etmeye cesaret edemedi. 

 

Çünkü hatırladı ki, doktor Zheng Guo Zong daha önce söylemişti, Zhan Bei Tian, onu bulabilmek için günlerce dinlenmeden dolaşmıştı. 

 

Ortalığı karıştırmadan usulca kristal çekirdekle oynamaya devam etti, sonunda uykusu bastırınca kristali yastığın altına koyup uykuya daldı. 

 

O sırada yanında yatan kişi gözlerini yavaşça açtı. Elini kaldırıp, onun kaşlarını, kalkık burnunu, sonra da solgun dudaklarını hafifçe okşadı. 

 

Kendi kendine mırıldandı. 

 

“Bu kadar önemsediğin adam kim?” 

 

Uzun süre baktı Mu Yi Fan’a. Sonra gözleri kararır gibi oldu. Sanki içinden, bu kişiyi bir daha asla kaçırmamaya karar vermişti. 

 

** 

 

Ertesi sabah Mu Yi Fan uyandığında Zhan Bei Tian çoktan gitmişti. Yanında sadece hâlâ uyuyan Mu Qing Tian vardı. 

 

Çocuğun bedenine dokundu. Vücut sıcaklığı normaldi. Derin bir nefes aldı ve rahatladı. Sonra kalkıp Zhan Bei Tian’ın hazırladığı suyla banyoya gitti, dişlerini fırçaladı. 

 

Tam o sırada Zheng Guo Zong döndü ve onu banyoda görünce hemen seslendi. 

 

“Mu Mu! Günaydın!” 

 

“Günaydın,” dedi Mu Yi Fan, yüzünü sildi ve birlikte odaya döndüler. 

 

Zheng Guo Zong kapıyı usulca kapattıktan sonra hemen fısıldamaya başladı. 

 

“Mu Mu, sence Lu Lin’le birkaç kişi bugün bir tuhaf değil mi? Aşırı gizemliler. Ne dönüyor, biliyor musun?” 

 

Mu Yi Fan şaşırdı. 

 

“Gizemli mi? Nasıl yani?” 

 

“Yani… sanki büyük bir şey olacakmış gibi bir halleri var. Hem mutlu gibiler hem de garip bir hüzün var suratlarında. Aralarında fısır fısır konuşuyorlar, kimse ne dediklerini duyamıyor. Konuştuktan sonra da garip bir şekilde mutlu oluyorlar ama sonra da üzgün. Anlamadım yani.” 

 

Zheng Guo Zong’un anlatışından Mu Yi Fan durumu hemen çözdü. 

 

Pencereden dışarı baktı. Gökyüzü griydi, yağmur yağacak gibiydi. Hava bunaltıcıydı, insanın içi daralıyordu. 

 

Zheng Guo Zong endişeyle yaklaştı. 

 

“Mu Mu, eğer bir şey biliyorsan söyle ne olur. Meraktan çatlayacağım.” 

 

Mu Yi Fan ona döndü. 

 

“Sadece merak ettiğin için mi öğrenmek istiyorsun?” 

 

“Yani… erken öğrenirsem kendimi hazırlayabilirim. Öyle birden bire bir şey olursa afallamam. Önlemimi alırım. Kötü bir şeyse çözüm düşünmeye zamanım olur.” 

 

Mu Yi Fan başını salladı. “Mantıklı düşünüyorsun.” 

 

“E o zaman niye hâlâ susuyorsun? Anlat hadi.” 

 

Mu Yi Fan kaşlarını çattı. 

 

“Yağmur geliyor.” 

 

Zheng Guo Zong pencereye baktı. 

 

“Onu ben de görüyorum. Ne var bu yağmurda?” 

 

“Bu öyle sıradan bir yağmur değil. Öyle bir yağmur ki, birçok insanın kaderini değiştirecek. Her şeyi anlatamam. Ama şunu bil, Bu yağmurdan sonra büyük bir değişim olacak. İyi mi olur, kötü mü, bilinmez.” 

 

Demek ki Lu Lin’in hem sevinip hem üzülmesinin nedeni buydu. Muhtemelen Zhan Bei Tian  onlara olacakları anlatmıştı. 

 

Zheng Guo Zong, Mu Yi Fan’ın dürüstçe cevap vermesine şaşırmıştı. 

 

“Umarım iyi şeyler kötülerden fazla olur.” 

 

Mu Yi Fan onun omzuna hafifçe vurdu. 

 

“Çok düşünme. Ama şunu unutma, yağmur başladığında sakın dışarı çıkma.” 

 

“Yağmurda ne olacak?” 

 

Mu Yi Fan sadece başını salladı, konuşmadı. 

 

Tam o sırada aşağıdan bir karmaşa sesi geldi. 

 

Mu Yi Fan ve Zheng Guo Zong pencereden baktı, Lu Lin herkese kuru gıda dağıtıyor, uyarılar yapıyordu. 

 

“Önümüzdeki birkaç gün çok yağmur yağacak. Kimse dışarı çıkmasın. Her iş içerde yapılacak. Evden ayrılmayın. Bunlar da birkaç gün idare edecek yiyecekleriniz.” 

 

“Pişirmek gerekiyor mu?” 

 

“Hayır, bu günlerde yemek pişirmeyeceksiniz. Kuru gıdaları idareli kullanın. Hepsini birden yerseniz sonra aç kalırsınız, anlaşıldı mı?” 

 

Herkes hızla başını salladı. 

 

Sun Zi Hao da kuru gıdaları dağıtarak ekledi. 

 

“Yiyeceğini alan hemen odasına dönsün. Öğleden sonra kimse kapıdan çıkmasın.” 

 

Kimse karşı gelmeye cesaret edemedi. Gıdasını alan evine döndü. 

 

Aynı gün öğleden sonra hafif bir yağmur başladı. İlk başta şeffaf ve normaldi. 

 

Ama bir saat sonra… yağmur koyulaşmaya başladı. Önce bulanıklaştı, sonra simsiyah oldu. Mürekkep gibi, yoğun ve karanlık. Adeta gökten çağlayan gibi dökülüyordu. 

 

Birkaç dakika içinde dünya simsiyah bir renge büründü. 

 

İnsanlar korkudan tir tir titredi. Bu karanlık neden, neden bu kadar boğucuydu? 

 

Evlerdeki herkes fısıldaşmaya başladı. 

 

‘Acaba bu siyah yağmur vücuda zarar verir mi? Virüs taşır mı?’ 

 

Ama Zhan Bei Tian ile Mu Yi Fan dışardaki manzaraya hiç aldırmıyorlardı. Çünkü Mu Yi Fan, bu yağmurdan sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını zaten biliyordu. 

 

Şu an tek derdi Mu Qing Tian’ın sağlığıydı. Çocuk üç gündür uyuyordu. Uyanacağına dair bir belirti yoktu. Zhan Bei Tian çocuğun iyi olduğunu söylemese aklı çıkacaktı. 

 

Tam o sırada Xiang Guo hızla odaya daldı. 

 

Pencerede kitap okuyan Zhan Bei Tian kafasını kaldırıp sakin bir sesle sordu. 

 

“Ne oldu?” 

 

Xiang Guo telaşla cevap verdi. 

 

“Sun Zi Hao aniden bayıldı! Ateşi de çıkmış!” 

 

“Yağmurda mı ıslandı?” diye sordu Zhan Bei Tian. 

 

“Hayır, senin söylediklerini harfiyen uyguluyoruz. Kimse dışarı adımını bile atmadı.” 

 

Zhan Bei Tian kitabı masaya bırakıp ayağa kalktı. 

 

“Gidip bakayım.” 

 

Mu Yi Fan, ilk güçlenme belirtilerinin nasıl olduğunu çok merak ediyordu. Hemen ayakkabılarını giyip peşlerine takıldı. 

 

Xiang Guo homurdandı. 

 

“Senin ne işin var, seni ilgilendirmez.” 

 

Zhan Bei Tian onun sesini duyunca dönüp baktı. 

 

“Gelsin.” 

 

Xiang Guo homurdanmayı sürdürdü ama bir şey diyemedi. 

 

Mu Yi Fan hemen sırıtıp adımını hızlandırdı, Zhan Bei Tian’ın peşinden Sun Zi Hao’nun odasına daldı. 

 

Etiketler: novel oku Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm, novel Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm, online Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm oku, Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm bölüm, Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm yüksek kalite, Number One Zombie Wife [Novel] 105. Bölüm light novel, ,

Yorum