Koyu Switch Mode

Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil

A+ A-

Çevirmen: Yuuki


Karanlık odadan çıktıktan sonra Xie Xi ve Chu Yu yavaşça el ele bambu ormanına doğru yürüdüler, ikisi de sessizdi.

 

Wei Ciyin’in planı çok güvenilmezdi.

 

Ama yapmak zorundalardı.

 

Ne yazık ki, böyle bir zamanda kusursuz bir plan olamazdı bu yüzden yalnızca olacaklara karşı kendilerini hazırlayabilirlerdi.

 

Chu Yu epey endişeliydi.

 

Xie Xi, Chu Yu’nun ruh hâlini fark etti. Başını okşadı ve yumuşak bir sesle: “Shixiong yapmak istemiyorsa Wei Ciyin bunu zorla yaptırma cüretinde bulunamaz.”

 

Wei Ciyin, Xie Xi tarafından dize getirilmişti.

 

Chu Yu derin bir nefes aldıktan sonra başını iki yana salladı. Göz ucuyla Xie Xi’ye bakarken kışkırtıcı bir şekilde: “Hep zamana karşı yarışıyorsun, bunu durdurmak için sıkı çalışmalıyım.”

 

Xie Xi aniden hareket etmeyi bıraktı. Göz kırpıştırırken gözleri belirsiz bir yaş katmanıyla kaplandı ve burun çekti, çok hüzünlü görünüyordu. “Shixiong, Shidi’den nefret etmeye başlıyor…”

 

Chu Yu neredeyee boğuluyordu. Kaşlarını çatarak Xie Xi’yi tekmeledi ama bir an sonra Xie Xi’nin yaşlı gözlerine karşı koyamadı. Ona sarıldı, okşayarak onu yatıştırdı.

 

…Ne tür uğursuz bir gelişme bu? Açıkça şu anda naz yapması gereken kişi Chu Yu’ydu. Peki ama neden şımarık davranma hakkını tamamen güvence altına alan kişi Xie Xi’ydi?

 

Chu Yu’nun önünde aniden bir yorum belirdi.

 

[KullanıcıSevgiliİmparatorEş: Shixiong’un hüznünün kaynağı: Genç semenin ayrıcalığı~ hahahahahaha +2]

 

…Ah, ******!

 

***

 

Chu Yu, Anıt Mezar’dan döndüğünde Chu Sheng tarafından yatağa sokulmuş, Lu Qingan tarafından gözetim altında tutulmuş, Xie Xi tarafından belaya bulaştırılmış ve de savaş alanına yalnızca bir veya iki kez gitmişti. Her seferinde savaşmak zorunda olmasına rağmen sadece öylece kenarda duran bir seyirci gibiydi. Erdemli ve Şeytani Yol kültivatörleri arasındaki savaş açıklanamayacak bir şekilde bitmişti bu nedenle Chu Yu, yedi şeytani kültivatör klanından insanlarla karşılaşamamıştı.

 

Bu hoş ve cilveli küçük o**spu Wei Ciyin’e bakarken Chu Yu, Wei Ciyin’in babasıyla tanıştığında başka ucuz ve küçük bir k*ltak görmeyi bekliyordu.

 

Ancak karşılaştıklarında Chu Yu neredeyse kan kusacaktı.

 

Şeytani Yol kültivatör klanlarından biri olan, Mei Yin Vadisi’nin efendisi Wei Yuanshan; ciddi ve sert bir çehreye sahipti. Son derece uzun ve yakışıklıydı, alametli bir figürü vardı. Bir bakışla insanlar emin ellerde olduğunu hissederlerdi.

 

Doğrusu, ilk bakışta Wei Yuanshan hiç de bir şeytani kültivatör gibi görünmüyordu, daha çok vaktini kötülüğün kökünü kurutmaya harcamış yiğit bir efendi gibiydi. Aslında Erdemli Yol’un birçok yiğit efendisinden daha huşu uyandırıcı ve erdemli gözüküyordu.

 

Chu Yu hayrete düşmüş ve sersemlemişti.

 

…Wei Ciyin öz oğlu değildi, değil mi?

 

Artık Chu Yu, Wei Ciyin’in neden klanının tekniklerini kullanmadığını ve neden insanların onu klanın cazibe büyülerini kullanmaya ikna etmeye çalıştığında bundan nefret ettiğini anlamıştı. Babası maskülendi fakat Wei Ciyin çok feminendi! Birine şok içinde çığlık attırmaya yeter ve artardı.

 

Xie Xi’nin kaşları seğirdi.

 

Wei Ciyin; Chu Yu ve Xie Xi’nin tepkilerini bekliyormuş gibiydi. Çok sakince Wei Yuanshan’ın önünde eğildi ve gülümsedi. “Baba, dönmüşsün.”

 

Soğukkanlı görünen Wei Yuanshan çaydan bir yudum aldı ve Chu Yu’ya baktı. Duraksadı, ardından Xie Xi’ye döndü. Aniden yüzünde bir şaşkınlık belirdi, masaya vurup ayağa kalkmak üzere gibi gözüküyordu.

 

Wei Ciyin: “Baba, bu çocuk benim ve onun.”

 

Xie Xi’yi işaret etti.

 

Daha demin çay yudumlamış olan Wei Yuanshan aniden çayı püskürttü.

 

Chu Yu neredeyse dilini ısırıyordu.

 

Xie Xi’nin kılıcı Duan Xue titremeye başladı…

 

Wei Yuanshan gerçekten de bir klanın efendisi olmayı hak ediyordu, hemen kendine geldi. Beyaz bir bezle ağzını silerek sakince sordu: “Onu kim doğurdu?”

 

Wei Ciyin, babasının bunu sormasını beklemiyordu. Bu an için çok iyi hazırlanmıştı ancak hâlâ ne diyeceğini bilmiyordu.

 

Xie Xi uzun süre kendini tuttu fakat en nihayetinde daha fazla kendine hakim olamadı. Ters ters bakarak, kar gibi bembeyaz bir şekilde parlayan kılıcını çekti. Kılıcı düştüğünde göklerin en üstünden kopup inen yıldızlar gibiydi. Duan Xue bir anda, Wei Yuanshan’ın boynundaydı.

 

Wei Yuanshan yalnızca Xie Xi’ye, gözlerinde derin bir ifadeyle hareketsiz ve duygusuz bir şekilde baktı.

 

Xie Xi ona kaşlarını çattı.

 

Wei Yuanshan aniden güldü. Başını iki yana sallarken dudaklarında hafif bir gülümseme vardı, boynundaki kılıca biraz bile ilgi göstermiyordu. “Tamamen aynı…”

 

Chu Yu’nun kaşları seğirdi.

 

Wei Yuanshan, Xie Xi’ye yüzünde açıklanamaz bir gülümsemeyle baktı, sert çehresini biraz yumuşatıyordu. “Xie Xi?”

 

Xie Xi’nin yüzündeki ifade bir anda aşırı çirkinleşti.

 

Daha önce hiç Wei Yuanshan ile tanışmamıştı, bu nedenle kimse ona ismini söylemediği sürece Wei Yuanshan’ın bunu bilmemesi gerektiği sonucuna varmak makul olurdu…

 

Chu Yu da hızlı tepki verdi, Xie Xi’nin cübbesinin kenarını tuttu ve Wei Ciyin’e soğuk bir bakış attı.

 

Xie Xi ve Chu Yu’nun bakışları altında kalan Wei Ciyin sadece küçük dilini yutmuş gibi gözüküyordu. Aniden kendine geldi, keyifli gibiydi.

 

“Baba, baba, siz… Zihniniz Dun Yue Sekti tarafından kontrol edilmiyor muydu? Yoksa öyleymiş gibi mi davranıyordunuz?”

 

Wei Ciyin bu ifşayla heyecanlanmıştı ama Chu Yu gizlice son Semavi Yıldırım Yumurtalarını çıkardı, gözleri tedbirli bir şekilde baba oğul arasında gidip geldi.

 

Eğer Wei Ciyin rol yapıyorsa Yun Cuo’da, Xie Xi ve Chu Yu’ya yalan söylemesindeki amaç neydi? Bu üstünde dikkatlice düşünmeye değerdi. Eğer Wei Ciyin rol yapmıyorsa bunun akıbeti neydi? Wei Yuanshan, Wei Ciyin gibi değildi. Tian Yuan Sekti’nin bir müridiyle karşılaşınca hele de savaş alanında birçok şeytani kültivatör katletmiş Xie Xi’yle karşılaşınca zalimce tepki verir miydi?

 

Eğer Mei Yin Vadisi’ndeki varlıkları yayılırsa Xie Xi’nin ana karakter halesiyle bile Yun Cuo’dan güvenli bir şekilde çıkabilirler miydi?

 

Wei Ciyin gerçekten de onları erken ölüme göndermişti!

 

Wei Yuanshan uzun bir süre tek kelime etmeden Xie Xi’ye gözlerini dikti, bu onun varsayılan ayarlarıydı. Bir süre sonra yavaş yavaş: “Seni uzun zaman önce fark ettim. Xie Xi, annen… Luo He mi?”

 

Chu Yu’nun kulaklarında bir bildirim sesi yankılandı.

 

“Çın~ Erkenden olay örgüsünün kilidini açtığı için yöneticiyi tebrik ederim~”

 

Chu Yu şoke olmuştu: “Erkenden mi açıldı? Sonraki olay örgüsü gelişmelerine engel olacak mı?”

 

Sistem’in tonu kaygısızdı: “Yönetici bunun hakkında endişelenmesin~ Yazar bu hikayeyi terk edeli uzun zaman oldu~ Yalnızca olay örgüsünün bozuk ana hatları var~ Geri kalanına gelince, lütfen olay örgüsünü bağımsız bir şekilde ilerletmeye devam edin~”

 

S**eyim böyle işi!

 

Chu Yu, Xie Xi’ye bakarak dikkatli bir şekilde yüzündeki ifadeyi inceledi lakin yüzü duygudan yoksundu. Gözlerindeki ifade çok derindi ve dudakları büzülmüştü. Sesi düzdü ve titremiyordu. “Hatırlamıyorum.”

 

Yıllardır, gençken kimse onun önünde ebeveynlerinin adını anmazdı. Aslında sadece isimleri değildi. Xie Xi görünümlerini de net bir şekilde hatırlamıyordu.

 

Wei Yuanshan iç geçirdi. “Evet, yıllardır uzaklarda. Anlıyorum, yani onları net bir şekilde hatırlayamıyorsun.”

 

Xie Xi’nin kılıcını tutmak için kullandığı eli hafifçe titredi.

 

Duan Xue, üst kalite bir ebedi kılıçtı. Eğer bir kıl ona sürtünürse kıl kolayca kesilirdi. Altını, yumuşak çamurmuş gibi kesebilirdi. Şu anda metalik ruhsal enerjiyle kaplıydı. Wei Yuanshan kılıca karşı bir savunma yapmamıştı bu yüzden aniden boynunda parlak bir kan izi belirdi.

 

Wei Ciyin terlemeye başladı. “Yoldaş Daoist Xie, lütfen kılıcını uzaklaştır. Babam ve annen eski dostlar. Size bir şey yapmayacağız.”

 

Xie Xi, Wei Ciyin’e bakmak için başını çevirmedi ancak gözleri kızarmaya başladı. “Ne demek istiyorsun?”

 

“Xie Xi, ebeveynlerini tanımak istemiyor musun?”

 

Xie Xi biraz vahşice: “Hayır!”

 

Xie Xi’nin gözlerinin kızardığını görünce Chu Yu bir aksilik yaşamasından endişelendi. Hemen Xie Xi’nin boştaki elini tuttu. “Shidi, ruhunu rahatsız etmesine izin verme. Sakin kal.”

 

Bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra Xie Xi’nin nefes alışı sakinleşti. Gözlerini kapadı ve sert bir şekilde: “Shixiong, Wei Ciyin yüzünden neredeyse iki kere benim için en önemli kişiyi kaybediyordum. İlk önce ona bunu ödetemez miyim?”

 

…Dostum, sakin ol!

 

Chu Yu’nun Xie Xi’yi ikna etmesini beklemeden Wei Yuanshan bakışlarını Chu Yu’ya indirdi ve mırıldandı: “En önemli kişi?”

 

Aniden hiç uyarmadan uzandı ve Chu Yu’yu işaret etti. Parmakları arasında mor bir ışık vardı ve Chu Yu’ya doğru uçup bedeninde kayboldu. Beklenmedik bir şekilde Wei Yuanshan tehdit edilirken bile hareket edebilmeye cüret etmişti. Xie Xi o kadar korkmuş ve sinirlenmişti ki bir kere kılıcını savurdu. Çevik Wei Yuanshan başını uzaklaştırdı ve geri çekildi.

 

Xie Xi’nin, Wei Yuanshan’ı öldürmeye çalışacağını görünce Chu Yu hemen onu yakaladı. Chu Yu’nun bedenine tanıdık bir his yayıldı. Göğsünü kavrayan Wei Ciyin’e bakarken ağzının kenarının seğirmesine engel olamadı. “Genç Efendi Wei, babanız hiç bu gizli tekniği öğrenmemiş miydi?”

 

Wei Ciyin: “…”

 

Wei Ciyin yalnızca gülüp soğuk terlerini silebildi.

 

Wei Ciyin’e bakarken Chu Yu’nun gözlerinde acıma duygusu vardı.

 

Babası hakkında çok az şey biliyordu. Gerçekten… Wei Yuanshan’ın öz evladı değil miydi?

 

Xie Xi, Chu Yu tarafından çekilip uzaklaştırılmış ve durdurulmuştu. Gözlerinde sorgulayıcı bir ifadeyle Chu Yu’ya baktı.

 

Bir sonraki saniye Chu Yu, bahar yağmuruyla beslenmiş bir bambu filizi gibi gözle görülür oranda büyümeye başladı. Xie Xi’nin ilk tepkisi cübbesini çıkarıp Chu Yu’nun etrafına sarmaktı.

 

Chu Yu’nun bedeni cübbe etrafına sarıldıktan hemen sonra normale döndü. Wei Ciyin göz ucuyla bazı gizli manzaralar yakalamıştı, ıslık çalmaktan ve anlamsız bir şekilde gülmekten kendini alamadı. “Yoldaş Daoist Chu’nun cildi gerçekten pürüzsüz ve beyaz. Yoldaş Daoist Xie’nin, Chu Yu’yu ondan ayrılamayacak kadar çok sevmesine şaşmamalı.”

 

Chu Yu kasvetli bir şekilde: “Semavi Yıldırım Yumurtasının tadına bakmak mı istiyorsun?”

 

Xie Xi’nin gözlerindeki öldürme niyeti hemen hemen ortadaydı.

 

Wei Ciyin hemen Wei Yuanshan’ın arkasına saklandı.

 

Chu Yu minik ellere ve kollara o kadar alışmıştı ki durum aniden değiştiğinde bedeni güçsüzleşti. Bir adımla Xie Xi’nin kollarına düştü.

 

Xie Xi refleks olarak ona yapıştı. “Shixiong?”

 

Chu Yu başını Xie Xi’nin omzunda dinlendirdi ve ruhsal enerjisi yavaş yavaş artarak normal durumuna dönerken neredeyse gözyaşlarına boğuluyordu. “Wei Yuan… Vadinin efendisi problemi çözmeme yardım etti.”

 

Lanet olsun, Wei Ciyin çok güvenilmez! Bu evlat, kendi babasının başka bir sekt tarafından kontrol edilip edilmediğini bilmiyordu ve bu gizli teknikte usta olduğunun farkında değildi. Planı o kadar nefes kesici bir şekilde başarısız olmuştu ki eğer gerçekten öz oğlu ise, babasının bir yerlerden aldığı bir çocuktan daha iyi olamazdı.

 

Ancak, madem Wei Yuanshan bu problemi çözmelerine yardım etti… Acaba Chu Yu ve Xie Xi’ye karşı bir kötülük yapmayacak mıydı ki?

 

Chu Yu bunun üzerine düşünüyordu ki Wei Yuanshan’a bir bakış attı ve şeytani kültivatörün, sarmaş dolaş hâldeki ikisine gözlerini diktiğini fark etti. Öksürdü ve hemen Xie Xi’yi itti.

 

Xie Xi ona yakıcı bakışlarla bakıyordu, etrafındaki her şeyi göz ardı etmişti. Dikkatli bir şekilde Chu Yu’nun yakalarını birleştirdi ve dış cübbeyi Chu Yu’nun etrafına sıkıca bağladı, cildinin hiçbir parçasının görünmediğinden emin oldu. Ancak o zaman Chu Yu’nun alnından öptü ve gitmesine izin verdi.

 

Wei Yuanshan birdenbire gülümsedi. “O gerçekten de en önemli kişi.”

 

Wei Yuanshan’a baktığında Xie Xi’nin nazik gülümsemesi yavaş yavaş soldu ta ki yüzündeki ifade tamamen kayıtsız olana kadar. “Geçmişte onlara ne olduğuyla ya da gelecekte ne olacağıyla ilgilenmiyorum. Eğer konuşmak istiyorsan oğlunla konuş. Bugün Shixiong’u benimle birlikte götürüyorum. Eğer beni durdurmaya çalışırsan cesedini ayaklar geçerim.”

 

Wei Yuanshan kaşlarını çattı. “Onlardan nefret mi ediyorsun?”

 

Xie Xi sessizdi.

 

Wei Yuanshan: “Onlardan nefret etmemelisin… Hayır, onlardan nefret edebilirsin ama seni gerçekten bırakmak istememişlerdi. O gün, olaylar birdenbire gelişti. Sana dönecek zamanları yoktu ve daha sonrasında geri dönemediler. Tek yapabildikleri her olası yöntemi düşünmek ve bir mektup yollamaktı, seni alması için Lu Qingan’a güvendiler.”

 

Bir an için, salonda bir sessizlik hakimdi. Wei Yuanshan acı acı: “Annenin tavrı böyle. Birinden nefret ettiğinde tamamıyla nefret eder. Benim yapmama izin vermektense Lu Qingan’ın seni Yun Cuo’dan almasını tercih ederdi.”

 

Ne???

 

Ana karakter Lu Qingan tarafından Yun Cuo’dan mı alınmıştı?

 

Chu Yu, bu bilgi parçasının orijinal Chu Yu’nun hafızasında bir şeyi tetiklemesine şaşırdı. Anı, Chu Yu’nun uzun bir müddet sonra bile kavrayamacağı kadar belirsizdi bu yüzden şimdilik vazgeçmekten başka çaresi yoktu. Xie Xi’nin yüzündeki kayıtsız ifadeye bakarken Chu Yu onun çok inatçı bir çocuk olduğunu biliyordu. Cahil çocukluk evresini geride bıraktıktan sonra Xie Xi birini sevdiğinde hep seven türden biri olmuştu. Hisleri sağlam ve sarsılmazdı. On yıl bile onu bocalatmamıştı. Nefreti aynıydı. Ebeveynlerinden tamamen nefret etmiyor olsa da bu ömürde değiştirmesi zor olacak, derin bir izlenim bırakılmıştı.

 

Bunu değiştirebilecek tek yol uzun bir süre Xie Xi’nin yanında kalıp yıllarca kalbindeki düğümü yavaş yavaş çözmekti.

 

…Bu açıkça imkansızdı çünkü Xie Xi her gün sadece Chu Yu’ya sıkıca sarılmak istiyordu, üstelik kim bilir Xie Xi’nin ebeveynleri ne zaman ortaya çıkacaktı?

 

Wei Yuanshan’ın konuşmasını dinlerken Chu Yu iç geçirdi. “Onları tanımak istemiyorsan önemli değil. Ama Xie Xi, Shixiong’una yardım etmek istemiyor musun?”

 

Xie Xi şaşırdı.

 

Wei Yuanshan Chu Yu’yu dikkatlice inceledi ve başını salladı. “Chu Yu?”

 

Chu Yu, Wei Yuanshan hakkında iyi bir izlenime sahipti ve başını salladı.

 

“Chu Shuanghe’nin belaya neden olduğunu duydum…” duraksadı ve yavaş yavaş “Chu Ailesi; liderlerinin ciddi bir şekilde yaralandığını ve komada olduğunu, şimdilik torununun geçici olarak ailenin başına geçtiğini yaymış olsa da Chu Shuanghe’yi tanıdığım kadarıyla, intikam için özellikle onu hedef almış olmalı. Chu Ailesinin liderinin başına gelenler söylenenlerden daha ciddi olmalı.” dedi.

 

Chu Yu kaşlarını çattı. “Eğer kıdemlinin söyleceği bir şey varsa söylesin.”

 

Liderlerin, en önemli kısıma gelmeden önce uzun bir süre lafı dolandırmak gibi kötü bir alışkanlıkları vardı.

 

Wei Yuanshan, Xie Xi’ye baktı. Bu biraz Wei Yuanshan’ı etkilemiş gibiydi. “Tahminlerime göre Chu Ailesinin başı… ölmüş olmalı. Ama dağılmış bir ruhu yeniden canlandırabilen bir tekniğin bulunduğu gizli bir bölge olduğunu duydum. Bu gizli bölgenin konumunu keşfedememiş olmam ne kadar yazık.”

 

Diriliş zindanı!

(ÇN: 副本 (fù běn) ; kopya anlamına gelir. Çok oyunculu çevrim içi oyunlarda ise oyuncuların ana haritadan ayrı bir alana girerek yaratıklarla savaştığı, görev tamamladığı ve ödüller kazandığı özel oyun bölümüdür. Genellikle ekip çalışması gerektirir ve tekrar oynanabilir yapıdadır.) 

 

 

Sistem ona yalan söylememiş!

 

Chu Yu keyiflendi: “Kıdemli Wei bunun hakkında başka ne biliyor?”

 


 

Bir süre sadece pazartesi günleri bölüm atacağım💕

Etiketler: novel oku Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil, novel Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil, online Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil oku, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil bölüm, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil yüksek kalite, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil light novel, ,

Yorum

İçerik Uyarısı
Uyarı, "Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 60: Öz Oğul Değil" reşit olmayanlar için uygun olmayan şiddet, kan veya cinsel içeriğe sahip olabilir.
Onayla
Çık