Koyu Switch Mode

Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama

A+ A-

Çevirmen: Yuuki


Qing Tu, Yun Cuo’dan uzaktı.

 

Jin Nehri’ni geçtikten sonra bile hâlâ vahşi doğayı geçmek zorundalardı. Xie Xi, Chu Yu’nun çok itilip kakılmasından endişe duyuyordu bu yüzden her iki günde bir dinlenmek için bir yer buluyordu. Tüm yol boyunca Xie Xi, kalbinin memnuniyeti için minik Chu Yu’yu sevip mıncırmıştı.

 

Chu Yu, ana karakter bir shotayken yaptığı çoğu küstahlık için derinlemesine pişmandı. Kayıtsız bir yüzle, ana karakterin onunla istediği kadar oynamasına izin verdi. Her neyse her geçen gün bu çocuk, onun şu anki çocuksu görünümüne alışacak böylelikle bu görünüm eninde sonunda tuhaflığını kaybedecekti.

 

Ancak beklemediği şey, Xie Xi’nin onun karşı koymadığını fark etmesiydi, Xie Xi daha da heyecanlanmış ve gittikçe keyif almaya başlamıştı. Böylece Chu Yu kendi ayağına sıkmıştı. İçerlemiş olsa da karşılık vermeye gücü yoktu yani basitçe bu tavrı kabullendi ve görmezden gelmeye başladı. Xie Xi onu havaya kaldırdı ve onunla uğraşmaya devam etti, bir tepki almaya çalışıyordu.

 

İkisi de nihai yeteneklerini kullanıyordu ve sonuç olarak ikisi de ne ektilerse onu biçtiler. Chu Yu’nun yüzü şişene kadar ovuşturulup mıncıklandı, Xie Xi’nin ise gözleri kızardı. En sonunda bu çatışmayı Xie Xi kaybetti.

 

Chu Yu rahatlamıştı.

 

Sonuçları düşünmezse ana karakterin böyle sönüp kaldığını görmek eğlenceliydi.

 

Yun Cuo’ya varmaları yarım ay sürmüştü. Kar fırtınası şiddetlendi. Kar ve dolu, kum ve çakıl gibi yüzlerine sertçe çarpıyordu. Rüzgar uğultusu havayı doldurmuştu ve görünürde kimse yoktu.

 

Her ne kadar şeytani kültivatörler, Yun Cuo’da yüksek-kalite bir Lingshi damarı keşfetmiş olsa da onu kullanmak isteyen çok fazla insanın varlığından ve yeterli kristalin olmamasından dolayı herkesi memnun etmek imkansızdı. En sonunda kaynakların dağılımı dengesizdi. Böylece yüksek-kalite Lingshi damarı kazıldığında büyük bir savaş patlak vermişti. Son nefesleriyle Lingshi damarının yakınlarına ruhsal enerjinin tümünü hapsedecek geniş bir dizilim oluşturmak için bütün insan ve maddi kaynaklarını kullanmışlardı. O geniş dizilimde kuşatılan toprağın adı ‘Ling Jing’ idi. Ling Jing’in dışı geniş ve ıssız bir yerdi.

(ÇN: 灵境 (Ling Jing): Ruh sınırı/bölgesi. 
Hatırlarsanız Lingshi, içinde ruhsal enerji hapsolmuş yarı saydam kristallerdi.) 

 

Yun Cuo’nun kasvetli kenar mahallelerinde birkaç günlük yolculuktan sonra sonunda şehre vardılar.

 

Yani bir şehre benziyordu ama ilk bakışta fareler cirit atıyormuş gibi görünüyordu. Şehir duvarları harabeye dönmüştü, kapılar çürümüştü, şehrin simgesi bulanık ve okuması zordu.

 

Chu Yu uzun bir süre bulanık kaligrafiye gözlerini dikti, okumaya çalıştı ancak başaramadı ve sonunda vazgeçmek zorunda kaldı.

 

Sert çevre koşullarına ve burasının şeytani kültivatörlerin sığınağı olmasına rağmen hâlâ bu yerde yaşayan ölümlüler vardı. Bu, yeni gelenler olarak şansları mı yoksa bu ölümlü yerlilerin kötü şansı mıydı bilmiyorlardı.

 

Şehre girerlerken Chu Yu etrafa bakındı. İçerisi de dışarısı kadar yıkıktı. Erdemli Yol kültivatörlerinin refah içindeki bölgelerinde bulunan şehir ve kasabalarla asla kıyaslanamazdı. Burada yalnızca kasvet ve sessizlik vardı. Gördükleri birkaç insan hiç ses çıkarmadılar.

 

Burası şeytani kültivatörlerin kontrolü altındaki çorak bir topraktı ve az sayıdaki ölümlü yerlinin yeterli olmamasından korkuyordu. Yine de bu ölümlülerin hepsi, sıradan insanlardan biraz daha saldırgan görünüyordu.

 

Böylesine gizli saldırganlıkla ve antisosyal tavırlarla dolu bir yerde olmaya alışmamış Chu Yu, Xie Xi’ye yaslandı. Bilinçsizce Xie Xi’nin yenini tutarken fısıldadı: “Acele et ve birine yön sor.”

 

Xie Xi başını eğip beyaz yeşim gibi teni ve pembe yanakları olan çocuğun gergin ifadesini gördüğünde kalbinde sıcak bir akıntı hissetti. Bu yumuşak ve narin his, Chu Yu’nun minik yüzüne uzanıp onu nazikçe çimdiklemesine neden oldu. Ardından Xie Xi başını salladı.

 

Xie Xi’nin dediklerini dinlerken Chu Yu göz devirdi: “Shixiong, gerçekten Shidi’nin seni kollarında taşımasını istemiyor musun?”

 

Chu Yu homurdandı.

 

Xie Xi pişmanlık içinde iç geçirdi ve yön soracak birini bulmak için gelişigüzel bir şekilde etrafa bakındı.

 

Tarif edilemez kasvetli bir havası ve donuk bir ifadesi olan orta yaşlı bir adama sordu. O adam, soğukça Xie Xi’ye sonra da sevimli minik balığa baktı. Sesi boğuk ve kısıktı. “Buranın yabancısı mısınız?”

 

Xie Xi kaşlarını çattı, Chu Yu’yu kollarına alıp başını salladı.

 

Dikkatlice Xie Xi’ye bakarken adamın yüzü hâlâ ifadesizdi. “Kıyafetleriniz Yun Cuo’dan insanların giydiği kıyafetlere benzemiyor.” Duraksadı, bir şeyler düşünüyormuş gibiydi. Yüzündeki ifade aniden bir şoka dönüştü. “Sen bir erdemli kültivatör müsün?”

 

Chu Yu, adamın aşırı hoşnutsuzmuş gibi gelen ses tonundaki garipliğin farkındaydı. Cümleyi duyan insanlara bakmak için kafasını çeviren Chu Yu aniden husursuz hissetti.

 

Xie Xi duraksadı ve tekrardan başını salladı ama eli usulca Duan Xue’nin kabzasına gitti. Chu Yu durumu anladı ve hemen Xie Xi’nin elini tuttu.

 

Bu şehirdeki atmosfer çok garip olmasına ve adamın ses tonunun pek iyi olmamasına rağmen tüm bu insanların sadece herhangi bir ruhsal kökenden yoksun olan ölümlüler olduğunu görmek kolaydı. Eğer Xie Xi öfkelenirse tek bir kılıç hareketi, şehri canlı tek bir ruh bırakmadan yok etmeye yeterdi.

 

Adam eğik başla “Bir Erdemli Yol kültivatörü mü?” diye mırıldandı. Aniden yüzü buruşup çirkinleşti. “Bir Erdemli Yol kültivatörü mü?! Burada ne yapıyorsun? Ling Jing’in bütün kültivatörleri çoktan gitti. Hâlâ durmak bilmeden onları takip etmek ve başka bir darbe vurmak mı istiyorsunuz? Açıkça bizi ölüme sürüklemek istiyorsunuz?!” diye bağırdı.

 

Ne? Ne? Bu durumda ne böyle?

 

Chu Yu’nun kafası karışık gibi görünüyordu.

 

Neden sanki… savaşı başlatanların erdemli kültivatörler olduğunu ima ediyormuş gibi görünüyordu?

 

Ancak etraftaki diğer insanlar buna kafa yorması için fırsat vermedi. Ne yapacakları konusunda tereddüt eden ikilinin etrafındaki insanlar, adamın bağırışını duyduğunda hemen Xie Xi ve Chu Yu’nun etrafına doluştular. Yüzleri nefretle buruştu ve mutfak bıçaklarını savururken ölümlüler ile kültivatörler arasındaki güç farkını tamamen göz ardı ederek saldırdılar.

 

“Kaybolun! Erdemli kültivatörler, s***irin gidin! Yun Cuo’yu terk edin!”

 

“Defolun!”

 

Tüm bağırmaların ve kargaşanın ortasında Xie Xi’nin kaşları çatıldı. Hızlıca Chu Yu’yu kucakladı ve hemen yerden yükseldi. Chu Yu, Xie Xi’nin boynuna sarılıp hâlâ sinirli ve erdemli kültivatörlere küfürler eden insanlara baktı, dili tutulmuştu.

 

Savaş hakkında hiçbir şey bilmeyen biri olsa bu yaygın öfke ve hoşnutsuzluğa dayanarak erdemli kültivatörlerin, şu anda onlarla aynı gökyüzü altında yaşaması mümkün olmayacak raddede göklere ve insan ahlakına saldırgan şeyler yapmış olduğunu düşünebilirlerdi.

 

Ah, ama durum böyle olamazdı…

 

Normalde ölümlüler erdemli kültivatörlere karşı daha arkadaş canlısı iken şeytani kültivatörlere karşı düşmancadırlar. Neden Yun Cuo’daki durum tam tersiydi ki?

 

Şeytani kültivatörlerin kontrolü altındaki bu insanların beyni yıkanmış olabilir miydi?

 

Belki de onlar için erdem kötüyken kötülük iyi miydi?

 

Chu Yu, bu beklenmedik durum karşısında şaşkına dönmüştü. Xie Xi’yle biraz istişare ettikten sonra Chu Yu, direkt olarak Yun Cuo’nun kalbine uçmaya karar verdi. Ling Jing, Yun Cuo’daydı ve bu yere pek aşina olmasalar da yarım ay ve on gün aradıktan sonra bulamayacaklarını düşünmüyordu.

 

Ama… Bir grup sıradan ölümlünün önünde yüzünü gösterdiğine göre iki erdemli kültivatörün Ling Jing’in konumunu sorduğu haberinin yayılacağına hiç şüphe yoktu. Çok yüksek olasılıkla şu anda şeytani kültivatörler onların bölgeye girmelerini bekliyordu.

 

Chu Yu’nun başı ağrıdı ve iç geçirdi. Karşılaştıklarında Xie Xi’nin, Wei Ciyin’i pataklamasına müsaade etmeye karar verdi.

 

Eğer Wei Ciyin onu böyle bir oyuna getirmeseydi buradaki tüm durum hakkında endişe duymasına gerek olmaz ve sadece Jiao Xia’daki Chu Ailesinin topraklarında kalabilirdi.

 

Ancak, bunun hakkında daha fazla düşünmenin bir yararı yoktu. Şu anda en acil mesele Ling Jing’i bulmak ve Mei Yin Vadisi’nde lanetinden kurtulmaktı. Asıl hedefi olan laneti kaldırmakla karşılaştırıldığında, ruh çanını kullanarak Mei Yin Vadisi’nin lordunu uyandırmak onun için önemsizdi.

 

Kasvetli şehri terk ettikten sonra ilerleyen birkaç gün boyunca geniş, karlı alanlar ve iç karartıcı, cansız dağlar üstünde yolculuk yaptılar. Yun Cuo çorak ve ruhsal enerjiden yoksundu öyle ki iklimi Jinhe’ninkinden daha da kötüydü. Daha derinlere indikçe kar fırtınası şiddetleniyordu. Sıcaklık da düşmüştü.

 

Chu Yu inatçı bir şekilde kendi kılıcı üstünde uçuyordu. Sevimli manzarayı izleyerek Chu Yu’yla yan yana uçarken Xie Xi, iyi bir ruh hâlindeydi. Ne zaman Chu Yu’yu kollarına almaya çalışsa Chu Yu onu tılsımlarından biriyle yakıyordu. Böylece Xie Xi’nin, Chu Yu’yu dikkatlice korumaktan başka seçeneği kalmamıştı çünkü Chu Yu’nun kar fırtınası tarafından kolayca sürüklenmesinden korkuyordu.

 

İki gün sonra Chu Yu biraz bunalmıştı.

 

Lanetten dolayı kültivasyonu şu anda bastırılıyordu bu yüzden ruhsal enerjisini düzgünce kullanamıyordu. Eğer uçan kılıcı üzerinde olsaydı bariyerden geçmek onun için zor olurdu. Bariyerden geçip Ling Jing’e girebilse bile uçuşu istikrarsız olurdu. Xie Xi, bu mantıkla Chu Yu’yu ikna etmeye çalıştı. Uzun zaman aldı ama en nihayetinde huysuz mırıldanmalardan sonra minik yüzünde ciddi bir ifadeyle Chu Yu, Xie Xi’nin kollarına atladı. Vücuduyla alakalı bir şeylerin yanlış olduğunu fark edene kadar Chu Yu aksırmaya devam etti.

 

Shen Nian, “Önemli bir şey değil, sadece bir musibet.” demişti.

 

Ama bu cümlenin gerçek manası neydi? ‘Sadece bir musibet’ neydi?

 

Chu Yu küçüldükten yaklaşık bir ay sonra sonunda ‘musibet’in ne olduğunu anlamıştı.

 

Küçüldüğü için bir kültivatörün fiziki gücünün neredeyse hiçbirine sahip değildi.

 

Bir kar fırtınasının ortasında iki gün geçirdikten sonra Chu Yu üşütmüştü.

 

Mekânlar arası saklama çantasında, iç ve dış yaralanmaları iyileştirebilecek birçok eşya vardı. Bir gün hayatını kurtarabilecek eşyalar dahi bulunuyordu. Ne yazık ki Chu Sheng onun için tüm bu eşyaları hazırlarken Chu Yu’nun soğuktan etkilenebileceğini hesaba katmamıştı. Chu Yu, depolama yüzüğünün içini aradı taradı fakat tek yapabildiği kontrolsüzce aksırmaktı, yüzü kızarmış ve gözleri yaşlarla dolmuştu.

 

Yıllardır böyle ufak bir rahatsızlıktan muzdarip olmamıştı.

 

Aniden hastalığa yakalanmak için berbat bir zamandı.

 

Pişmanlık ve kalp acısıyla dolu Xie Xi aceleyle kamp kurmak için bir toprak parçası buldu. Ardından bir çadır kurdu ve Chu Sheng’in hazırladığı kıyafetleri çıkarıp Chu Yu’yu sarmak için kullandı. Ne yaptığını asla bilmiyordu.

 

Kültivatörler ölümlü endişelerinin üzerinde, ilgisiz ve mesafeli dururlardı. ‘Hipotermi’nin ne olduğunu pek bilmezlerdi dolayısıyla bunu yatıştırmanın bir yolunu da bilmezlerdi.

 

Chu Yu’nun zorlukla nefes alışını izleyen ancak ona nasıl yardım edeceğini bilmeyen Xie Xi dudağını yaladı ve Chu Yu’yu kollarına çekti. Yüzündeki ifade çok çirkindi.

 

Bu güçsüzlük hissinden nefret ediyordu.

 

Vücuduna akın eden şiddetli soğuğu hissederken Chu Yu dalgındı. Bir rahatlama hareketi olarak Xie Xi’nin yüzüne dokunmak için uzandı, bu zaman boyunca da hep içten içe Wei Ciyin’e lanetler ediyordu. Chu Yu’nun ateşlendiğini fark edince Xie Xi yerinde duramadı, uzun bir süre tereddüt ettikten sonra ayağa kalktı.

 

“Shixiong, biraz ilaç alacağım!”

 

Chu Yu hemen onu tuttu ve net bir şekilde konuşmadan önce bir süre mırıldandı: “…Yanımda kal, gitme.”

 

Xie Xi şaşkınlıkla kaskatı kesildi. Usulca Chu Yu’nun kızarmış yüzünü okşarken geri oturdu.

 

Aslında, ciddi bir sorun olmamalıydı. Bir kültivatör için hâlihazırda durumu çok iyi olamasa bile soğuktan ölmezdi fakat acı çekmekten kaçınmak zor olurdu.

 

Chu Yu, Xie Xi’nin kollarına yerleşti ve hâlâ şaşkınlık içindeyken uykuya daldı. Xie Xi iç çekti, ruhsal gücünü aktarmak için Chu Yu’nun bileğini tuttu, ardından da gözlerini kapayıp meditasyon yaptı.

 

Dışarıda rüzgar tüyler ürpertici bir şekilde uğulduyordu. Kar taneleri o kadar hızlı uçuşuyordu ki çadıra çarpma sesleri net bir şekilde duyuluyordu.

 

Chu Yu aniden sıcakladığı için uyandı.

 

Xie Xi’nin kalın ve ağır kıyafetleri Chu Yu’yu bunaltıyordu. O kadar çok kıyafet katmanı vardı ki üstünde, oldukça rahatsız hissediyordu. Buna ek olarak Chu Yu’nun kendi kıyafetleri de çok dar gibiydi. Başını sağa sola çevirince Xie Xi’nin elinin, bileğini sıkıca kavradığını gördü. Kendisine aktarılan ruhsal enerjiyi hissedebiliyordu. Chu Yu duraksadı, ardından Xie Xi’nin güzel yüzüne bakmak için döndü. Xie Xi’nin gözleri kapalıydı.

 

Chu Yu aşırı derecede rahatsızdı bu nedenle hareket etti. Xie Xi hemen uyandı. Gözlerini açtı ve Chu Yu’ya baktı. Yüzündeki ifade birdenbire değişti.

 

Chu Yu, Xie Xi’nin şaşkın mı yoksa daha çok mutlu mu olduğunu söyleyemezdi lakin gözlerindeki yakıcı arzuyu net bir şekilde görebiliyordu. Chu Yu’nun kaşları seğirdi ve bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama Xie Xi’nin öpücüğü tarafından bölündü.

 

Chu Yu gafil avlanmıştı ve aniden öpüldüğünde zamanında tepki verememişti. Vücudunu örten kıyafetler kaldırıldı ve Xie Xi, bacaklarını ayırırken Chu Yu’yu yere bastırdı. Xie Xi’nin eli alt kısımda dolaştı, Chu Yu’nun bacak arasını okşadı. Başını eğerek Chu Yu’nun boynunu öptükten sonra küçük bir canavar gibi hafifçe ısırarak aşağıya indi.

 

Chu Yu’nun başı dönüyordu ama cübbesinin yırtılma sesini duyduğunda ve soğuk bedenine işlediğinde kendine geldi. Soğuk havayı soluduktan sonra Xie Xi’yi itti. Öfkeyle: “Xie Xi, çıldırdın mı?”

 

Xie Xi’nin ne kadar azmış olduğunun bir önemi yoktu, böyle görünürken nasıl Chu Yu’ya el sürebilirdi?

 

Xie Xi nefes nefese kalmıştı. Bedeni, Chu Yu’nun bedenini bastırıyordu, kollarını Chu Yu’nun boynuna doladı ve başını kaldırdı. Burunları birbirine değdi, dudakları hafifçe sürtündü ve Xie Xi ağzını açarak boğuk bir ses çıkardı.

 

“Shixiong, Shidi bunu uzun zamandır bekliyordu.”

 

Chu Yu şaşırdı: “Demek istiyorsun ki…”

 

Chu Yu cümlesini bitirmeden sessizleşti.

 

… Ne oldu? Sesi… Yumuşak ve narin değildi. Vücudu eski hâline mi dönmüştü?

 

Soğuk, şeytani laneti bozmuş muydu?

 

Dudakları Xie Xi tarafından tekrar yakalandığında Chu Yu biraz sersemlemiş hissediyordu. Uzun zamandır yakınlaşamamışlardı ve açıkça Xie Xi kendini tutmaktan yorulmuştu. Xie Xi dilini Chu Yu’nunkine doladı, onu sert ve tutkulu bir şekilde öptü, sanki Chu Yu’yu yiyip bitirmek istiyormuş gibiydi.

 

Uzun ve yoğun öpüşmeden sonra Chu Yu’nun soluğu kesildi. Gözleri parlak, dudakları kırmızı ve göz alıcıydı, yüzü ise parlak bir kırmızıyla boyanmıştı. Hem acıdan hem de zevkten inliyordu.

 

Xie Xi’nin gözlerindeki ateş daha da alevlendi. Chu Yu’nun yeşim beyazı vücuduna bakarken kendini destekledi. Xie Xi’nin dili dışarı çıktı ve Chu Yu’nun göğsündeki kırmızı meyvelerden birini yaladı. “Shixiong, terlemenin soğuk algınlığını iyileştirebildiğini duydum. Hadi terleyelim.”

 

Chu Yu’nun nefes alışverişi yavaş yavaş düzene girdi. Xie Xi’ye baktı, kollarını Xie Xi’nin boynuna doladı ve onu öptü. Ama Xie Xi öpücüğüne karşılık veremeden önce Chu Yu aniden sıcakladı ve geriye çekildi.

 

Xie Xi birdenbire şaşkın görünüyordu. Yüzündeki ifadeden birini öldürmek istediği açıkça belli oluyordu.

 

Chu Yu, onun yüzündeki ifadeden ne olduğunu tahmin etti. Anlık bir sessizlikten sonra gülümsedi. “…Shidi, sakinleş.”

 

Chu Yu’nun sesi narin ve çocuksu hâline geri dönmüştü.

 

Tabii ki de tekrardan değişmişti.


 

Etiketler: novel oku Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama, novel Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama, online Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama oku, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama bölüm, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama yüksek kalite, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama light novel, ,

Yorum

İçerik Uyarısı
Uyarı, "Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 55: Ateşle Oynama" reşit olmayanlar için uygun olmayan şiddet, kan veya cinsel içeriğe sahip olabilir.
Onayla
Çık