Çevirmen: Khentimentiu
Hafif bir kendini küçümseme, bolca da çaresizlik havasıyla dolu olan spor salonunda, kol kaslarını çalıştıran kadın ağırlıkları kaldırırken yüzünde zerre mimik oynamadan konuştu:
“Şu meşhur Miller ailesi kesin yüklü bir bağış yaptı. Onları durduramayız ki, sonuçta onlar Miller’lar.”
“Allah belalarını versin!”
Bir diğer adam içindeki öfkeyi söverek dışa vurdu. Haksızlığın canlarını sıktığı belliydi ama kadın haklıydı: ellerinden bir şey gelmezdi. Tek yapabildikleri, aletlerin altına girip sinirden normalden hızlı çalışmak ve arada bir ağız dolusu küfür savurmaktı.
“Diğer yandan, onlar karşılığında bir şey aldıysa, bize de bir faydası dokunur belki. Yeni ekipman, yenilenmiş tesis falan…”
Diğer kadının bu ‘teselli’ çabası karşılık bulmadı. Herkes hâlâ homurdanarak küfür ediyordu.
“Yani, ne olursa olsun işin özeti değişmiyor. Bu durum tam anlamıyla rezalet.”
Herkes bu net yoruma başıyla onay verdi. Ardından başka bir meslektaş şöyle dedi:
“Madem olay buraya kadar geldi, biz de ona şöyle alevli bir karşılama yapalım?”
Bir an herkes birbirine baktı. Önce ne demek istediğini anlayamadılar. Ama kısa süre içinde ‘alevli karşılama’nın manası kafalarına dank edince yüzlerinde yavaş yavaş munzır bir gülümseme belirdi. Elbette bu ‘karşılama’, amirin kafasında planladığı ‘eğlenceli hoş geldin partisi’yle tamamen zıt bir şeydi.
Hatta belki, çok daha eğlenceliydi.
Arka arkaya onay sesleri yükselmeye başladı.
“Tabii ya, Miller ailesinden biri. Öyle kolay yırtmasına izin veremeyiz.”
“Coşkulu ve alev gibi bir karşılama yapalım.”
“Kesin dominant alfa’dır ha? Sonuçta soyadı Miller.”
“O meşhur feromonları bir de biz görelim bakalım.”
Hihihihi.
Sinsi gülüşler salonu doldurdu, tanımadıkları Miller’a karşı içten içe yanan düşmanlıkla bakıştılar.
Seni öylece içeri alamayız Miller!
Bu ortak öfke dalgasıyla herkes tekrar ağırlıklarına yöneldi, daha da şiddetli çalışmaya başladı. Tam o sırada biri başını çevirip sordu:
“Bu arada Dane nerede?”
“Ha?”
Yangın ekibi, o ana kadar eksikliğini fark etmedikleri arkadaşlarını aramaya başladı. Ezra cevap verdi:
“Karakolda. Geç kalacak biraz.”
Bu söz üzerine herkes gözlerini şaşkınlıkla açtı.
“Karakolda mı?”
“Ne işi varmış ki karakolda?”
Ezra’nın söylediklerini tam anlamlandıramayan ekip, hep bir ağızdan aynı soruyu sordu. O da kafası karışmış bir ifadeyle cevapladı:
“Şey, o da…”
***
“Dane Striker, lütfen şuraya imza atın.”
Dane, polis memurunun uzattığı belgeyi suratında en ufak bir ifade olmadan aldı, boşluğa hızlıca imzasını attı. Memur belgeyi geri alır almaz soğuk bir ses tonuyla devam etti:
“Soruşturma süreci ilerledikçe sizinle iletişime geçilecek. O zamana kadar mağdurla kesinlikle iletişim kurmamanız gerekiyor. Bunu aklınızdan çıkarmayın.”
Memur birtakım prosedürleri sıraladı, ama işin öznesi Dane, sanki başka bir konudan bahsediliyormuş gibi canı sıkılmış bir yüzle esnedi. Onun bu vurdumduymaz tavrına sinirlenen memurun alın damarı belirginleşti, avukat ise hemen araya girip yumuşatmaya çalıştı:
“Merak etmeyin, kendisine dikkat etmesini tembihleyeceğim. Emeğiniz için teşekkür ederiz, biz şimdi çıkalım…”
Avukat apar topar Dane’i dışarı itti. Binanın önüne çıktıklarında derin bir nefes alıp söylendi:
“Her şey tamam da… evli kadınlarla birlikte olmasan olmaz mı?”
Yangın ekibinin hukuk danışmanı olan avukat, normalde iş kaynaklı hukuki sorunları çözmekten zevk alırdı ama böyle magazinlik olaylara bulaşmak içini bayıyordu.
“Kadın bekarım dedi.”
Dane hâlâ olayın ciddiyetini umursamıyor gibiydi.
“Ben de olay çıkmasın diye sadece bir yumruk attım adama. Adam kafayı yemiş gibi saldırdı. Ne yapayım?”
“İşte ben de neden yumruk attığını soruyorum! Adamın gözünde sen evine zorla giren bir adamsın, farkında mısın?!”
Kendisine hafifçe tedirgin bir ses tonuyla tekrar baskı yapan avukata bakan Dane yumruğunu sıktı.
“Çok bağırıyordu.”
Adamın kayıtsız cevabıyla avukat bir an sustu. Dane yeniden önüne dönerken yumruğunu gevşetti, avukat da onun tepkisini ölçerek yanında yürümeye devam etti. Kafasında belli ki daha çok soru vardı, ama cevap çok bekletmedi.
“Biliyorum, barlarda tanıştığın kadınlarla tek gecelik ilişkilerin artık rutin olmuş. Ama neden kadının evine gittin? Sen normalde gece dışarıda kalmayı sevmezsin. Peki ya Darling?”
Bu adam benim hakkımda neden bu kadar çok şey biliyor?
Dane kaşlarını çatıp aşağıya baktı ama avukat çoktan cevabı yapıştırmıştı.
“Amir özellikle uyardı. Başı derde girerse bir an önce çıkarman için. Kedinin sağır ve kör olduğunu da söyledi. Hem yaşlıymış. Sana bir şey olursa yeni bir yuva bulmak kolay olmaz. O yüzden artık lütfen sorumluluk sahibi ol biraz!”
“Haa…”
Zaten içi içini yiyordu. Darling şimdi evde onu bekliyordu, o ise karakolda sabahlamıştı.
“Tamam ya. Bir süre uslu dururum.”
Saçlarını geriye doğru itti, avukat nihayet başını salladı.
“Sana güveniyorum. Bu meseleyi ben hallederim. Doğrudan istasyona mı gidiyorsun?”
“Yok, önce eve uğrayacağım. Darling’e mama vermem lazım…”
Dane saatine baktı, kafasında kaba bir hesap yaparken avukat da arabasının kapısını açıp dedi ki:
“Gel, bırakayım seni.”
Dane tek kelime etmeden yolcu koltuğuna oturdu. Avukat bir an boş boş ona baktı, sonra kendi koltuğuna geçip sessizce direksiyona geçti.
“Bu arada duydun mu? Miller ailesinin ikinci oğlu bugün istasyona başlıyormuş.”
“Ne?”
Avukatın lafı üzerine Dane kaşlarını çattı, cevap kısa ve soğuktu. Avukat, direksiyona odaklanmıştı:
“İtfaiyeci olmaya karar vermiş. Bir yıl boyunca çalışacakmış. Bugün başlıyormuş…”
“…Hah.”
Dane fazla bir şey söylemedi. Sadece kısa bir alay ve hayret arası bir iç çekişle karşılık verdi.
***
Bu hiç iyiye işaret değil.
İtfaiye amiri, karşısında oturan adamın yüzüne bakarken ensesinden aşağı bir ürperti indi.
Ashley Miller’ın oğlu olduğu belliydi; yüzü öyle kusursuzdu ki, insan gözünü alamıyordu. Dominant Alfa’ların zaten olağanüstü çekici olduğu bilinen bir gerçekti ama karşısındaki adam… onu gerçekten de büyülemişti.
Özellikle mor gözleri… Kozmosa bakıyormuş hissi veriyordu insana. Feromonlarının hafif ama tatlı kokusuyla birleşince, gerçeklikten kopmuş gibi hissettiriyordu. Öyle ki, Grayson Miller elini uzatıp kendisini selamladığında bile, birkaç saniye boyunca boş boş yüzüne bakmıştı.
Grayson, randevusundan on beş dakika önce gelmişti ve tek bir şikâyet etmeden bekleme alanında oturmuştu. Şimdi, sonunda içeri alındığında ise, standart ama zarif bir gülümsemeyle nazikçe selam vermişti. Sanki hiçbir şey umurunda değil gibiydi.
Şu ana kadar davranışlarında en ufak bir kusur yoktu. Son derece kibardı. Ve en önemlisi, görünüşü gerçekten etkileyiciydi.
Amir, sekreterinin nasıl kendinden geçtiğini, gözlerini ondan alamadığını kendi gözleriyle görmüştü. İşe torpille girmiş olsa da, belki zamanla ekibe uyum sağlar ve ortam yumuşardı.
Gerçi… personelin büyük kısmının ondan hiç hoşlanmadığını da çok iyi biliyordu.
Yorum