Çevirmen: Khentimentiu
DeAndre, duyduğu onca söz karşısında sersemlemişti.
Ama bu… bu şimdi konuşulacak şey miydi?
Kendine gelmesiyle birlikte içinde öfke kabardı, bağırarak itiraz etti:
“Bir dakika ya, ben de hep korunuyorum! O zaman neden benimle çıkmıyorsun?!”
Onun bu inatçı ısrarı, kadınların en sonunda içlerinde biriken siniri açığa çıkarmasına sebep oldu. Valentina, en az onun kadar sert bir ifadeyle bağırdı, yüzündeki o sertlik DeAndre’nin hiç görmediği kadar acımasızdı:
“Hâlâ ne dediğimizi anlamıyor musun?!”
Derin bir iç çekişle elini umursamazca salladı, sanki artık ona laf anlatmaktan bıkmıştı.
“Bak şunu anlamaya çalış: Eğer birinden hoşlanıyorsam ve onunla birlikteyken hamile kalma derdim yoksa, bu inanılmaz bir rahatlık. Anlamıyor musun? Ne kadar ideal bir durum bu!”
DeAndre bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı ama Valentina ona fırsat bile vermedi, daha da sert bir ses tonuyla devam etti:
“Ama seninle öyle bir şey bekleyemem ki! Bu yüzden seninle asla yatmak istemem! Asla! Hiçbir zaman! Sonsuza kadar hayır!”
Valentina’nın sesi yankılanarak ortamda buz gibi bir sessizlik bıraktı. DeAndre öylece donakalmıştı.
“O yüzden artık anla da… vazgeç!”
Valentina’nın onu acımasızca yerin dibine soktuğu bu anı izleyen erkekler, DeAndre’nin iyice çöktüğünü görünce yanına koştular ve onu kolundan tutup kendi alanlarına geri çektiler.
“Hey, DeAndre? Kendine gel kardeşim. Biri su getirsin!”
Wilkins onun yanaklarını hafifçe tokatlayıp adını çağırırken, DeAndre’nin bakışları nihayet toparlanmaya başladı. Ama o sözler zihninde hâlâ yankılanıyordu ve gözleri yanmaya başlamıştı.
Seninle yatmak istemiyorum! Asla! Hiçbir zaman! Sonsuza dek hayır!
Bu nasıl olurdu? Yumruk yeseydi daha iyiydi. Kelimelerle böyle öldürülmek… Bu kadar mı acımasız olunurdu?
“Tamam, tamam…”
Wilkins, sırtını okşayarak onu teselli etmeye çalıştı. DeAndre titriyordu, yüzü buruşmuştu.
“Boş ver… Moralini bozma. Aklımda harika bir fikir var.”
“Fikir mi?”
“Ne… ne fikri?”
Arkadan gelen diğer adamlar da kulak kesildi. DeAndre gözlerini kırpıştırırken, Wilkins çevresine bakındı, kadınların hâlâ kendi aralarında neşeyle sohbet ettiğini görünce sesini alçalttı ve sinsi bir gülümsemeyle fısıldadı:
“O herifi kadınların önünde rezil edelim. Adamı iyice küçük düşürelim. Kadınlar ondan hemen soğur. Biz de uzaktan izleyip keyfimize bakarız.”
“Planın hazır mı?”
“Bizim liderden başka ne beklenir zaten! Helal olsun!”
“O Miller’ı yerle bir edelim!”
Adamlar coşkuyla yumruklarını havaya kaldırdı. Omuzlarını tokuşturup birbirlerine kafa sallarken, adeta savaşa hazırlanan askerler gibiydiler. Ama DeAndre’nin gözleri hâlâ kadınlara dönüktü. İçindeki öfke büyüyordu ama… yine de hiçbir şey yapamadı.
***
“Hey, Grayson Miller!”
Grayson, her zamanki gibi bir kadın personelle flört ederken, adını duyunca başını çevirdi. Ezra oradaydı.
Ezra tek kelime etmeden çenesini kaldırarak ‘gel’ işareti yaptı ve yürümeye başladı.
Ama bir tuhaflık vardı.
Ezra bir süre yürüdü, ardından arkasını döndüğünde gözlerine inanamadı. Grayson hâlâ aynı yerde, kadına gülücükler saçıyordu. Ezra öfkeyle geri döndü, adımlarında hiddet vardı.
“Miller, ne yapıyorsun? Gel dedim sana, duymadın mı?!”
Grayson sonunda başını çevirdi, Ezra’nın öfkesini umursamayan gevşek bir ifadeyle,
“Hmm?… Bir şey mi demiştin?”
“Ne?!”
Ezra’nın sesi yükseldi, ama Grayson gayet umursamaz şekilde tebessüm etti.
“Sen öylece yürüyüp gidince, ben de kendi kendine konuşuyorsun sandım. Değil mi Beth?”
Bu son kısımda sesi bambaşka bir tona büründü. Ezra’ya karşı olan ifadesi gitmişti, yerine Beth’e yumuşacık ve şakacı bir ses tonuyla konuşan başka bir Grayson geçmişti. Kafasını eğdi, gözlerinde parlayan neşeyle hafif bir gülümseme…
Beth adeta büyülenmiş gibiydi, bir an öylece baktıktan sonra kıkırdayarak başını salladı.
“Evet, ben de Ezra’nın yine bir şeyler saçmaladığını düşündüm.”
“Hahaha! Beth, sen sadece güzel değil, aynı zamanda çok eğlencelisin.”
“Yani… öyle derler. Hahaha!”
İkisi birlikte kahkahayla gülerken, Ezra tek kelime etmiyordu. Yumrukları sıkılı, elleri titriyordu.
“Miller, yeter! Saçmalama da gel artık. Herkes seni bekliyor.”
Grayson sonunda kahkahayı kesti, ama yüzündeki gülümseme hâlâ yerindeydi.
“Bir şey konuşacaksan, burada söyle işte?”
Bu cevap Ezra’yı afallattı. Derin bir nefes aldı, gözlerini tavana dikti ve daha sakin bir sesle konuştu:
“Bu burada konuşulacak bir konu değil. Gel de kendin gör. Eğer gelmezsen, takım lideri dedi ki, seni ofiste çürütür, bir daha sahaya çıkamazmışsın.”
Bu tehdit gibi uyarı, Grayson’un yüz ifadesinde küçük bir değişiklik yarattı. Hâlâ gülümsüyordu ama belli ki düşünmeye başlamıştı. Neyse ki çok sürmedi, başını salladı.
“Peki peki, mecbur kaldık artık. Kusura bakma Beth, hemen döneceğim.”
Ve Ezra’nın gözlerinin önünde, Grayson bir anda eğilip Beth’in dudaklarına kısa ama apaçık bir öpücük kondurdu. Ne yumuşak ne de utanarak- gayet açık, göze sokarcasına bir öpücüktü.
Ezra üç dakika boyunca gözlerini bile kırpmadan öylece baktı. Grayson sonunda Beth’e el sallayıp arkasını dönünce Ezra, tek kelime etmeden öfkeyle yürümeye başladı. Ama birkaç adım sonra patladı:
“Ne zamandan beri seninle Beth arasında bir şey varmış? Benim haberim bile yoktu.”
Grayson parmaklarını dudağına sürüp sırıtarak cevap verdi:
“Şöyle bir… otuz dakika falan oldu?”
“Sen ne iğrenç bir herifsin.”
“Ben mi?”
Grayson başını yana eğerek şaşkınlıkla baktı. Sonra bir anda arkasına döndü ve Beth’e seslendi:
“Beth! Bu adam sana ‘iğrenç’ dedi!”
“Ne?!”
“Ne?!”
Beth şok içinde kalakaldı, Ezra ise panikle bağırdı:
“N-n-ne zaman?! Ne zaman dedim ben öyle bir şey?! Beth! Yanlış anladın! Yemin ederim sana söylemedim öyle bir şey! İnan bana! Cidden!”
Ezra ellerini havaya kaldırıp deli gibi sallarken, Grayson çenesini sıvazlayarak kafasını bu kez diğer yana eğdi:
“Garip… Bana iğrençsin diyorsun, ama beni öpen Beth değil mi? O zaman o da mı iğrenç oluyor? Ne farkı kaldı?”
“Fark var! Var tabii! Lanet herif! Beni rezil mi etmeye çalışıyorsun?!”
Ezra’nın bağırtısı havayı kesti ama Grayson hâlâ pişkin pişkin sırıtmaya devam ediyordu. Ezra’nın yumruğu neredeyse havadaydı ama tam o anda biri araya girdi.
“Ezra! Ne yapıyorsun hâlâ burada? Hadi ama! Herkes seni bekliyor!”
Sabrı taşmış bir başka ekip arkadaşı geldi, Grayson’a kısa bir bakış attı, sonra Ezra’nın kolunu çekti.
“Hadi artık! Ya birden alarm çalarsa? Vaktimiz yok bunun için!”
Kahretsin.
Ezra dişlerini sıktı, ama yapabileceği bir şey yoktu.
Öfkeyle basıp geçti, liderin ve diğerlerinin beklediği odaya doğru yürüdü. Arkasından gelen ekip arkadaşı da koşar adım yetişti. En arkadan ise elleri cebinde, ıslık çalarak rahat rahat yürüyen Grayson Miller geliyordu.
Yorum