Çevirmen: Khentimentiu
Hava günlük güneşlikti, diğer günlerden hiçbir farkı yoktu. Gökyüzü pırıl pırıl, bulutsuzdu. Masmavi bir boşluk dolduruyordu gözlerini. Bunu gören Dane, işe erkenden hazırlanmaya başladı.
O şerefsiz bugün de işe gelecek.
Aynada düzgün tıraş olup olmadığını kontrol ederken, kafasında planlar dönüyordu. İşler sarpa sararsa, direkt bayıltıp tüyecekti. Takım arkadaşlarına biraz ayıp olurdu ama yapacak bir şey yoktu.
Önce can, sonra takım.
Daha önce hiç yakalanmamıştı. Baskın alfa’ları feromonlarıyla bayılttıktan sonra, genelde olan biteni hatırlamıyorlardı ve Dane de hemen ortadan kayboluyordu.
“Ama o şerefsize iki kere kullandım…”
Bu gerçek bir anda kafasında belirdi. Ve Dane, sanki hava durumunu öğrenmiş gibi tepkisizce bunu kabullendi.
“Muhtemelen beni öldürmek istiyor.”
Ne olur ne olmaz diye bir valiz çıkardı, gerekirse birkaç saniyede toparlanıp kaçabilmek için hazırlık yaptı.
“Sonra geleceğim darling.”
Kedisinin kafasına bir öpücük kondurup evden çıktı. On yaşını çoktan devirmiş, eskimiş arabasına atlayıp işe doğru yola koyuldu.
Kaliforniya’yı bırakma fikri içini biraz burktu ama başka şansı yoktu.
***
Arabayı park yerine çekip istasyona doğru yürümeye başladığında, bir anda durdu. Çünkü bir grup meslektaşı, öfkeyle buruşmuş suratlarla aynı yöne bakıyordu. Dane, onların baktığı yere döndüğünde Grayson Miller’ı bir itfaiye aracına yaslanmış, biriyle konuşurken gördü.
“Ne oluyor burada?”
Laf arasında sormuş gibi yaptı ama içlerinden biri dişlerinin arasından tıslayarak cevap verdi:
“Ne olacak? O şerefsiz Valentina’ya yürüyor.”
Valentina, istasyonun en gözde kadın çalışanıydı. Hem güzel hem iyi kalpliydi. Çoğu kişi ona karşı platonik bir şeyler hissediyordu. Cesaretini toplayıp açılanlar olmuştu ama hepsi naifçe reddedilmişti. Bu yüzden aralarında yazılı olmayan bir kural oluşmuştu: “Valentina kimi seçerse o olur.” Dışarıdan arkadaş gibi takılıyorlar ama içten içe herkes radar sinyallerini Valentina’ya çaktırmadan gönderiyordu.
Ve şimdi o şerefsiz, istasyonun en gözdesine yürüyordu hem de gözlerinin içine baka baka.
Herkes içten içe kaynıyordu.
“Hayır Valentina! Onu da bizi reddettiğin gibi reddet, hem de acımadan!”
Ama bu içten gelen istek göğe ulaşmadı. Çünkü Valentina, Grayson’ın kolunu okşayarak gülümsüyordu.
“Kaybettik… Biz bittik…”
“Yok yok! Valentina nazik biridir. Önce yumuşatıyor, sonra reddecek! Eminim!”
“Beni reddederken tırnağıma bile dokunmamıştı.”
“Bırak ya… koluna dokunuyorsa olay bitmiştir.”
“Kes sesini! Koluna dokunması ne ki? Uyluk mu? Diz kapağı mı? Hemen pes etmeyin!”
Dane, bu muhabbetin içinde olmamasına sevindi. Kafasını iki yana sallayıp soyunma odasına yöneldi. Arkasında bir anda çığlıklar, ah’lar ve inlemeler yükseldi. Ne olduğunu görmek için dönmesine bile gerek yoktu.
“Uyluğuna dokundu! Orospu çocuğu, uyluğuna dokundu!”
“Şey… belki de çok uzun, eli oraya denk geliyordur. Sakin olun millet!”
“Uyluğunu okşuyor lan!”
“Yok yok, benim Valentina’m böyle birine düşmez!”
“Kimin Valentina’sı lan o?! Delirdiniz iyice!”
Dane arkasında bu curcunayı bırakarak içeri girdi. Umurunda bile değildi. Sadece bir şeyden artık emindi: Grayson Miller’ın onunla en ufak bir ilgisi yoktu.
“Demek hatırlamıyor…”
Kafasındaki son şüpheyi de silip attı. Sabah hazırladığı valize artık ihtiyaç kalmamıştı. Zaten hem kör hem sağır olan kedisiyle seyahat etmek kolay değildi.
Belki de herkesin duyduğu söylentiler yalandı. Belki bayıltan kişiyi arıyorum hikâyesi sadece bahaneydi, başka bir amacı vardı.
“Gerçi neyse ne, beni ilgilendirmez.”
Dane hafiflemiş adımlarla dışarı çıktı. Ortalık hâlâ yangın yeri gibiydi. Grayson ve Valentina ortalarda yoktu.
“Birlikte gittiler…”
Biri bomboş bir ses tonuyla söyledi. Bir diğeri:
“Valentina bizi terk etti… Grayson Miller gibi birine kapıldı…”
“Yüzündeki ifadeyi gördünüz mü? Valentina’yı ilk defa böyle gülerken gördüm… Hiçbirimize böyle gülmedi.”
“Arkadaşlar mantıklı olalım, sadece birlikte çıkmışlardır. Belki yolları aynıydı, o kadar.”
Bu son umut kıvılcımına diğerlerinden sadece buz gibi bakışlar geldi.
“Grubun en mantıksız insanı sensin.”
“Kabul et artık, aynı yöne gitmişlermiş… Yemem ben!”
“Yok yok, arkadaşlar karamsarlığa kapılmayalım. O kadar da değil. Olasılık var.”
“Evet ya, belki yolları kesişti sadece. Valentina öyle kolay etkilenmez.”
“Tabii ya! Hepimiz başarısız olduk da Grayson bir saatte mi başardı? Mantıksız bu!”
Umut dolu senaryolar giderek ivme kazandı. Dane, kollarını kavuşturmuş şekilde duvara yaslanıp olanları izliyordu. Ona göre olay netti: Ulaşılmaz çiçek Valentina, bir saat içinde Grayson Miller’a düşmüştü.
Salaklar…
Ama Dane ne kadar soğukkanlı olsa da, umut çığlığı atanların etkisiyle, diğerleri de yavaş yavaş pes etti. Biri fısıldadı:
“Aslında… olabilir ya…”
Ve ardından beklenen zincirleme reaksiyon başladı.
“Grayson Miller iğrenç olabilir ama Valentina’nın karakterini biliyoruz sonuçta.”
“Haklısın, Valentina öyle biri değil.”
“Ben Valentina’ya güveniyorum!”
“Ben de, ben de!”
Bütün ekip, yeni umutla yumruklarını havaya kaldırıp birbirlerini gaza getirdiler.
Ama…
Birkaç saat sonra Valentina, saçlarını düzeltip dalgın dalgın döndüğünde, o umutlar yerle bir oldu.
Çünkü Valentina’nın halinden, o birkaç saat içinde ne yaşandığını herkes anladı. Üstelik üstüne üstlük ilk adımı Valentina atıp Grayson’ı öptü!
Yangın araçlarını kontrol eden birkaç çalışan, olayı jet hızıyla istasyonun dört bir yanına yaydı.
Kontrol odasında olanlar dumura uğramıştı. En son tutundukları umut ipi de kopmuştu. Özellikle Valentina’ya ciddi duygular besleyenler için ortam boğucu bir hâl almıştı.
“Bize fazla geliyordu zaten…”
Biri sessizce bu cümleyi kurdu. Diğerleri hemen baş sallayıp onayladı.
“Evet ya, Valentina hiçbirimizi seçmedi.”
“Belki Grayson Miller düşündüğümüz kadar kötü biri değildir.”
“Sonuçta Valentina’nın kararı. Biz de destek olmalıyız, ekip olarak.”
“Aynen öyle.”
İçlerindeki erkeklik gururu, rezil olmamak için bu duyguları bastırıyordu.
Kıskançlardı, sinirliydiler ve Grayson bir baş belasıydı ama olan olmuştu.
Dahası… Belki Grayson gerçekten Valentina’ya iyi davranıyordur.
Ama işte…
Birkaç saat sonra Grayson Miller’ın, sabah Valentina’yla yürüdüğü yöne, bu sefer beline sarılmış halde Liz’le yürüdüğünü görünce…
Umutla ördükleri son kale de yerle bir oldu.
Yorum