Koyu Switch Mode

Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

Grayson yüzünde sahte bir gülümsemeyle bakıyordu ama onu gören ekip üyelerinin sırtlarından soğuk terler süzülmeye başlamıştı. 

 

“Hayır, gerçekten… Biz de bilmiyoruz…” 

 

“Bir ipucu ver bari! O kargaşada kim ne yaptı, nasıl hatırlayalım?” 

 

“Bak, iş bitince biter. Kim iyi yaptı, kim kötü yaptı diye didiklemeyiz. Hata yapanı arasak da, suçlamak için değil, bir daha olmasın diye çözüm üretmek içindir.” 

 

Söyledikleri kulağa mantıklı geliyordu ama Grayson bu açıklamaların hiçbirine kulak asmıyordu. Onun tek derdi, onu bayıltan o baskın omega’nın kimliğini öğrenmekti. 

 

“Tüm ekip bu kadar mı?” diye sordu Grayson, parmağıyla onları sayarak. Wilkins ise yüzü asık bir şekilde, kısa bir cevap verdi: 

 

“Evet.” 

 

“Ah, Dane eksik.” 

 

Birinin ağzından bu laf çıkınca, herkes bir anda o kişiye döndü. Grayson, gözleriyle kendisine beddua eden ekip üyelerinin arkasına bakarak mırıldandı: 

 

“Dane mi?” 

 

Kaşını kaldırarak adı tekrar ettiğinde, başka biri kıs kıs gülerek cevap verdi: 

 

“Evet, hani şu yangın söndürücüyle kafanı ezmeye çalışan çocuk.” 

 

Sağdan soldan hafif gülüşmeler yükseldi. Grayson da gülümsedi ama gözleri buz gibiydi. 

 

“Denediyse de başaramadı.” 

 

“Ah, yazık. Az kalsın yakalıyordu seni.” 

 

Grayson, alaycı pişmanlıkla konuşan adama aynı şekilde karşılık verdi: 

 

“Bence de yazık oldu.” 

 

Sözlerinin alt metni oldukça açıktı. Gülüşmelerin yerini buz gibi bir sessizlik aldı. Grayson elindeki birayı kafaya dikti, sonra çevresine şöyle bir göz gezdirip ayağa kalktı. 

 

“Bir dakikalığına izin isteyeceğim.” 

 

Grayson uzaklaşırken, bir anlık şaşkınlıkla arkasından baktılar. Tuvalete yönelmişti. 

 

“Bu adam neden Dane’i arıyor ki?” 

 

Daha önce konuşan Ezra’nın üstüne birden sorular yağmaya başladı. 

 

“Ezra, o zaman ne olmuştu? Senin anlattıklarına göre hareket ettik ama…” 

 

“Bugün ilk kez kavga etmediler mi? O karmaşada konuşmaya fırsat mı vardı?” 

 

“Bu adam neye bu kadar taktı ki? Buraya kadar gelmiş, anlatsana artık! Ne oldu da bu kadar saplantılı haline getirdi?!” 

 

“Durun bir, bir saniye!” 

 

Ezra ellerini havaya kaldırdı, sorular arasında afallamıştı. Çevresindeki sabırsız yüzlere baktı ve yüzünü sıkıntıyla buruşturdu. 

 

“Ben de bilmiyorum. Sizinle birlikte olay yerine geldim zaten.” 

 

“Ben orada değildim. Detaylı anlat.” 

 

Operasyonu dışarıdan yöneten Wilkins, şimdi orada olmamış olmanın pişmanlığını yaşıyordu. Olay sonrası gelen raporlar, kim kimi kurtardı gibi ayrıntıları içermediği için olay hakkında pek bir fikri yoktu. 

 

“Yani… şey… Dane’in peşinden gittik, o da Grayson’la iki kurbanı daha buldu. Hani şu psikopat ikizler… Onlar baygın gibiydi ama Grayson ayaktaydı. Ama nedense o ikisi hâlâ çıldırıyordu, bayağı uğraştık…” 

 

“Sonra?” dedi Wilkins, sabrını yitirmiş bir şekilde. 

 

Ezra, Grayson’un gittiği yönü eliyle göstererek yüzünü buruşturdu. 

 

“Sonra bu herif bir anda bayıldı.” 

 

“Ne? Neden?” 

 

“Durup dururken mi?” 

 

Herkesin tepkisi aynıydı. Ezra da kafasını salladı, kendisi de şaşkındı. 

 

“Niye olduğunu bilmiyorum. Gözümle görmedim ama sanki Dane bir şey yaptı.” 

 

“Dane mi? Nasıl yani?” 

 

Merakla biri sordu, ardından başka bir ses hatırlamış gibi lafa karıştı: 

 

“Ha, doğru ya! Dane askerdi değil mi?” 

 

“Evet ya, Ortadoğu’ya gönderilmişti.” 

 

Bu bilgiyle herkesin kafasında aynı düşünce belirdi: Kesin askerlikte özel bir teknik öğrenmişti. 

 

“Hani şu videolarda boyna şöyle hafif vuranlar var ya, bayıltıyorlar bir anda…” 

 

Birisi elini karate hareketi yapar gibi sallarken, bir diğeri de kendi bilgisini paylaştı: 

 

“Belli bir noktaya bastırınca bayıltabiliyormuşsun.” 

 

“Daha fazlası da vardır kesin. Özel eğitim almıştır sonuçta.” 

 

Herkes başını sallayarak ortak bir sonuca vardı. 

 

“Her neyse, bu herif bayıldıktan sonra ikizler de biraz sakinleşti. Ayrı ayrı kurtarıldılar. Biz de Dane’le beraber Grayson’u pencereden aşağı attık.” 

 

“…Bayılınca kafasına bir şey oldu da o yüzden mi böyle davranıyor?” 

 

“Yok, bence karakteri yüzünden. Dayak yemiş olmasına sinirlenmiştir.” 

 

“Aynen, bu yüzden Miller Dane’in peşinde.” 

 

“Yani onu bayıltan kişiyi arıyor. Bu ‘borcunu ödeme’ meselesi aslında intikam mı oluyor?” 

 

Bu söz üzerine Ezra araya girdi: 

 

“Zaten bu yüzden gizlemeye çalışıyorum. Özellikle bugün yaşananlardan sonra, eğer o gün onu bayıltanla bugün kavga ettiği kişinin aynı olduğunu öğrenirse… cidden öldürmeye kalkar.” 

 

Herkes Ezra’ya hak verdi. Ama içlerinden biri itiraz etti: 

 

“Bir Miller bile durduk yere cinayet işleyemez ki.” 

 

“Fiziksel şiddete gerek bile yok ki. Bir Miller’ın yapabileceği başka çok şey var.” 

 

Sonuçta herkes tek bir kararda birleşti: Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, Grayson’un aradığı kişinin Dane olduğunu ASLA söylemeyeceklerdi. 

 

Canlarını ortaya koydukları yoldaşlarına sadakat sözü vererek… 

 

*** 

 

Aptallar. 

 

Grayson koridorda ilerliyordu ve yüzünde katı bir ifade vardı. Sakladıkları apaçık ortadaydı. Acaba parmaklarını tek tek kırarak mı konuşturmalıydı? 

 

Aklına bir sürü yöntem geliyordu ama hiçbirinin doğruyu söyleteceğine dair garantisi yoktu. İşkencenin itiraf almak için etkisiz olduğunu kanıtlayan bir sürü araştırma vardı. Eğlence dışında başka bir faydası olmayacaksa, o zahmete girmeye değmezdi. Grayson’un asıl istediği gerçeklerdi ve zaman kaybı onun için affedilmezdi. 

 

Tek seçenek beklemek mi? 

 

Bu ihtimali de düşünmüştü. Zaten başından beri bu yüzden itfaiyeci olmuştu. Nasıl olsa dikkatle izlerse, sonunda onu bulacaktı. 

 

Bu düşünce, saat geç olmasına rağmen içine enerji doldurdu. Kaderini bulacaktı. Bu ihtimal bile bütün huzursuzluğunu silip süpürmeye yetmişti. 

 

Defalarca yanılmıştı ama yine de umutlanmaktan asla vazgeçmemişti. Kaderinde olan kişiyi hayal etmek, Grayson’un hayattaki en büyük keyfiydi. O kişiyi bulmadan uyuyamayabilirdi ama yine de asla yorulmazdı. 

 

Çünkü hayatının en önemli anı… tam şu anda yaşanıyordu. 

 

Islık çalarak kapıyı açtı. Gördüğü manzara karşısında bir anlığına durdu. 

 

Bir kadın duvara dayanmış, üst kısmı öne doğru eğilmişti. Hafif inlemeler çıkarıyordu. Arkasında ise bir adam, kalçalarını ritmik şekilde ileri geri hareket ettiriyordu… 

 

…Ve göğüsleri. 

 

Grayson tek kelime etmeden öylece dikildi, adamın iri ve kaslı göğüslerine takılıp kalmıştı. Adam her hareket ettiğinde göğüs kasları bir geriliyor, bir gevşiyordu. Grayson bir an hipnotize olmuş gibi bu harekete odaklandı. 

 

Adamın vücudu adeta bir heykel gibiydi. Karın kaslarının altında kalın bir penis gözüküyordu. Kadınla bütünleşmişlerdi, adam tek eliyle kadının memesini, diğer eliyle belini kavramış, sabit tempoyla ileri geri hareket ediyordu. 

 

O an Grayson yavaşça fark etti. Burası tuvalet değil, mağazanın depo odasıydı. 

 

Sadece birkaç saniyeydi ama… Başkalarının genital organlarını, daha doğrusu başka bir adamın –bir kadını sikip durduğu sırada– vücudunu boş boş izlemişti. 

 

Tam o sırada adam başını çevirdi. Sekten dolayı hafif kızarmış ama hâlâ yakışıklı bir yüz, Grayson’un görüş alanına girdi. Kızıl saçlar ve mavi gözler aklına kazındı. Adamın düzgün kaşları çatıldı, belli ki rahatsız olmuştu. 

 

Ah. 

 

Grayson’un hatırladığı son şey bu oldu. 

 

 

Etiketler: novel oku Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm, novel Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm, online Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm oku, Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm bölüm, Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm yüksek kalite, Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm light novel, ,

Yorum

İçerik Uyarısı
Uyarı, "Desire Me If You Can [Novel] 15. Bölüm" reşit olmayanlar için uygun olmayan şiddet, kan veya cinsel içeriğe sahip olabilir.
Onayla
Çık