Çevirmen: Yuuki
Xie Xi, masadaki şeyleri tekrar gözden geçirdikten sonra Chu Yu’yu kucaklamak için eğildi. Yumuşak bir sesle: “Shixiong…”
Masanın üzerindeki şeyleri düşününce Chu Yu’nun yüzü mavileşti. “Xie Xi, eğer o şeylere bir adım daha yaklaşmaya cüret edersen sonrasında yatağıma gelmeyi düşünme bile.”
Xie Xi gülümsemesini bastırdı ve ciddi bir şekilde başını sallayarak kabul ettiğini belirtti. Odaya geri dönüp arkasından kapıyı kapattı. Havadaki tatlı tütsü kokusunu kokladı ve mırıldandı: “Shixiong, bu tütsüye bir şey katılmış gibi.”
…Eğer Wei Ciyin içine bir şey kattıysa açıkça afrodizyak dışında başka bir şey olamazdı değil mi?
“…” Chu Yu: “Wei Ciyin tam olarak ne hayâl ediyor?”
Xie Xi küçük masayı tekmeleyip devirerek nesneleri yere saçtı, ardından su bazlı bir yetenek kullanarak köşedeki tütsü kabını söndürdü. Ancak bunları yapmayı bitirdikten sonra Chu Yu’yu düzgünce yatağa yatırabildi. Bol ve geniş bir cübbenin içinde sarılı, şirin, sevimli, yeşim gibi, minik Chu Yu’yu seyrederken Xie Xi’nin kalbi yumuşadı. Chu Yu’nun minik yüzünü çimdikleyerek güldü. “Ne düşünürse düşünsün, Shixiong ile benim istek ve ilgilerimiz; onun gibi bir yabancının farklı nesnelerle karşılayabileceği bir şey değil.”
Ah… Yani karşı çıktığın şey bu mu?
Chu Yu tarif edilemez bir şekilde üzgün ve içerlemiş hissediyordu. Pencereye bakmak için başını çevirdiğinde aniden daha da korktu.
Öncesinde çok fazla üzerinde durmamıştı ama şimdi baktığında neredeyse gece olduğunu görebiliyordu. Hava kararmaya başlıyordu. Kardan temizlenmiş alacakaranlık gökyüzü, epey açıktı ve yıldızlar, çoktan ufukta belli belirsiz parıldıyorlardı. Birkaç saniye içinde, Chu Yu yetişkin formuna geri dönecekti.
…Hayır, bedeninin iyiliği için Xie Xi’yle pazarlık yapmaya çalışmalıydı.
Chu Yu kuru kuru öksürdü; çok ciddi ve ağırbaşlı bir tavırla: “Ah, Shidi…”
Xie Xi, gün batımının loş ışığı altında güzel yüzünde daha ince ve derin bir hâl alan nazik bir ifadeyle ona baktı. Sesi çekici ve kısıktı. “Hım?”
Gafil avlanmış olan Chu Yu, bu büyüleyici ses tarafından baştan çıkarılmaya yakındı. Ellerini kaldırıp burnunu kapattı ve gözlerini yumdu, sessizce Kalp Sutra’yı ezbere okudu. Hayır, seni baştan çıkarmasına izin veremezsin!
Eğer şimdi yenilirse sonrasında tam bir karmaşayla sonuçlanırdı.
Chu Yu derin bir nefes alarak dikkat dağıtıcı düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı ve doğruldu. Ciddi bir ifade takınıp: “Shidi, gençler kendine hakim olmayı öğrenmeli. Zevkine düşkünlük iyi bir şey değil. Wei Ciyin’in sefih görünümüne bak. Bu, aşırı düşkünlüğün sonucu…”
Kısık bir sesle tekrarlarken Xie Xi’nin yüzünde hiçbir ifade yoktu: “Hım.”
Vücudu sıcaklamaya başladığı zaman Chu Yu bedeninin yavaş yavaş eski hâline geri döndüğünü hissedebiliyordu ve konuşmasını hızlandırdı. “Gece epey sıkıcı değil mi? Bu zamanda gerçekten de kendimizi arındırmayı ve daha fazla kitap okumayı hedeflemeliyiz… ah, burada kitap yok. O zaman yeteneklerimizi düzeltebilir, uygun bir şekilde kültivasyon yapabilir ve İlahi Dao olmaya yaklaşmak için nefislerimizi terbiye edebiliriz. Her neyse, Mei Yin Vadisi’ndeyiz ve Doğan Ruh kültivatörleri rahatsız olabilir…”
Chu Yu konuşmayı bitiremeden önce Xie Xi onu yatağa itmişti. Şanslıydı ki çileci yaşam tarzını savunan erdemli kültivatörlerin aksine, şeytani kültivatörler açıkça hayattan nasıl zevk alacaklarını biliyorlardı. Yataktaki yastıklar yumuşacıktı. Bedeni yumuşak yatağa gömülürken Chu Yu neredeyse düşüyormuş gibi hissetti. Xie Xi’nin sıcak nefesi, kulağını gıdıklıyordu. Chu Yu büyüdüğü için cübbesi artık bedenini tamamen örtemiyordu ve şimdi omuzları, beli, karnı açıkta kalmıştı. Xie Xi’nin elleri, Chu Yu’nun çıplak tenini okşuyordu. Kısa bir duraklamadan sonra Chu Yu’nun boynunun yan tarafını öpmeye başladı, az önce gözler önüne serilen göğsüne doğru yavaş yavaş indi.
Chu Yu çabalamayı bıraktı ve Xie Xi’nin onu öpmesine izin verdi. Çok geçmeden hızlı hızlı solumaya başladı ve dizleri istemsizce yukarı doğru büküldü. Bacaklarını Xie Xi’nin beline sarınca bilinçsizce kendini Xie Xi’ye sürtmeye başladı.
İstediği tepkiyi alan Xie Xi hafifçe güldü. Gözleri biraz kızarmıştı ve vakit geçirmeden Chu Yu’nun üstünde kalan kıyafetleri yırtmaktan kendini alamadı. Şu anda odanın içi birazcık karanlıktı. Xie Xi göz kırpıştırdıktan sonra mekanlar arası depolama yüzüğünden bir fener çıkarmak için bedenini Chu Yu’nun üzerinden hafifçe kaldırdı. Ateş Qi’si nefesiyle feneri yaktıktan sonra yatağın yanına yerleştirdi. Işık, altındaki kişinin pürüzsüz beyaz cildine inmiş ay ışığı gibi parlıyordu. Xie Xi’nin gözlerindeki şehvet alevlendi. Chu Yu’nun bileklerini elinde sıkıca tutarak uzun bir süre dudaklarından öptü; ardından çenesine, oradan göğsüne, beline ve daha aşağısına doğru indi…
Chu Yu kendine geldi ve hemen onu itmeye çalıştı. “Yapma!”
Ana karakterin ağzını kullanmasına müsaade etmek… Ne kadar korkunç!
Xie Xi hoşgörülü bir şekilde başını iki yana salladı. Kısık ve yumuşak bir tonda “Shixiong’un benim için yaptığı şeyi ben de yapacağım.” dedi.
Chu Yu gönülsüzce elini geri çekti ve yanan yüzünü kapattı. Yüzündeki ifade, zevkten dört köşe olmuş birininkine aitti. Karanlık tavana baktı, dudaklarını ısırdı ve yeni, karşı konulmaz haz duygusuyla inleme dürtüsünü bastırdı.
Bu gerçekten…
Durmayı daha da imkansızlaştırıyor.
***
Chu Yu uyandığında yanı boştu.
Bedeni temizlenmiş ve sıkıca bir örtüye sarılmıştı. Yavaşça kalkarken tarif edilemez bir yerinde yüzünün seğirmesine neden olan şiddetli bir ağrı hissetti.
Tahmin ettiği gibi, Xie Xi’nin kendini tutmasını beklememeliydi.
Chu Yu yetişkin formunu geri kazandığı zaman bunu en iyi şekilde değerlendirmek için Xie Xi bütün gece Chu Yu’yla papapa yaparak çok çalışmış ve o kadar çok yeni pozisyon denemişti ki sonunda sayısını bile unutmuştu. Ancak hava aydınlanmaya başladığı zaman sonunda memnun olup durmuş ve tekrardan çocuk formuna dönüşmek üzere olduğunu bilerek Chu Yu’nun vücudunu temizlemişti.
Şu anda saat kaçtı…?
Bir süre yatakta oturup Xie Xi’nin geri dönmediğini fark ettikten sonra Chu Yu bir cübbe giyindi ve yataktan atlayarak indi. Ne yazık ki bacakları o kadar güçsüzdü ki neredeyse dizlerinin üstüne düşüyordu. İçten içe Xie Xi’yi azarlarken, romantik perde katmanlarını ayırıp kapıyı açtı.
Odadan çıkması üzerine Chu Yu, çok uzakta olmayan bambu bir ağacın altında duran Xie Xi’yi görünce şaşırdı. Parmak uçlarına çıktı ve Wei Ciyin’in Xie Xi’nin karşısında durduğunu fark etti.
Mantıklı konuşmak gerekirse Wei Ciyin’in hedefi Chu Yu’ydu. Peki ama şimdi neden Xie Xi’nin karşısına çıkmıştı?
Eskisine eklenen yeni suçla birlikte Xie Xi, Wei Ciyin’i öldürmek istiyordu lakin çeşitli sebeplerden ötürü şu anda bunu yapamıyordu. Xie Xi sinirli olmalıydı ve ona saygı göstermemeliydi. Acaba bu yüzden mi Wei Ciyin şu anda Xie Xi’nin karşısına çıkıp onu kışkırtmaya cüret ediyordu?
Chu Yu, bu kardeşin cesaretine bir süre hayran kaldıktan sonra dikkatlice onlara doğru yürüdü, düzenli ve küçük adımlar atıyordu. Chu Yu ona seslenemeden önce Xie Xi döndü, kollarını uzatıp Chu Yu’yu kucakladı ve arkasını dönüp tekrardan Wei Ciyin’e soğuk bir bakış attı.
Chu Yu’nun yorgun göründüğünü fark edince Wei Ciyin ona belirsiz bir bakış atıp temkinli bir şekilde: “Yoldaş Daoist Chu, geçen gece uykunuz nasıldı?”
Chu Yu yüzünü ifadesiz tutarken başını çevirip Xie Xi’ye baktı. “Ne söylemek istiyorsan söyle ya da kaybol.”
Wei Ciyin burnuna dokundu ama önündeki küçük ve büyük kişilerin açık düşmanlıklarına tahammül edemedi. Gülümseyerek, yenlerini kaldırıp selam verir gibi ellerini birleştirdi ve gitti.
Chu Yu, Wei Ciyin’in arkasından dik dik baktı.
Bu kişi, ailesinin baştan çıkarıcı ve büyüleyici tekniklerinden hoşlanmayışı hakkında lafını esirgemese de en nihayetinde burada büyümüştü. Bu nedenle farkında olmadan Mei Yin Vadisi’nin büyüleyici yeteneklerini sık sık kullanıyor gibi görünüyordu.
Yürürken küçük belinin kıvrılışı… Oldukça feminen ve ayartıcıydı.
Chu Yu bir an sessizce şükür ettikten sonra Xie Xi’ye ters ters baktı. “Hıh! Xie Xi, hem kendi tabağından yiyorsun hem de tenceredekine göz dikmeye cüret ediyorsun!”
(ÇN:锅里吃着碗里看 (hem kendi tabağından yemek hem de tenceredekine göz dikmek): Kişinin elindekilerle yetinmeyip, daha fazlasını istemesi. Zaten sahip olduğu bir şey varken, başkasınınkine göz dikmesi. Açgözlülük ya da doyumsuzluk anlamı taşır.)
Xie Xi: “…”
Çocuğun dili tutulmuştu.
Chu Yu adalet duygusuyla dolmuştu. “Tüm gece benimle yapmana rağmen bugün o küçük o**spuyla gizlice buluşmak için beni terk ettin.”
Xie Xi: “…”
Chu Yu’nun kalbi kırıktı. “Bunu bana nasıl yapabildin? Bu gece ayrı ayrı uyuyacağız.”
Xie Xi: “…”
Xie Xi uzun bir müddet sessizdi. Ağzının kenarları seğirdi. “Shixiong…”
Chu Yu soğukça homurdandı ve başını başka tarafa çevirdi.
Neyse ki şu anda shota hâlindeydi. Böyle surat assa bile yalnızca sevimli gözüküyordu ve karakter dışı bir durum yaratmıyordu. Xie Xi, Chu Yu’nun bu tavrılarından dolayı biraz telaşlandı ve normal, yetişkin formunda böyle davrandığında nasıl görüneceğini hayâl etti.
Xie Xi, görüntüyü düşündükçe kalbi daha da alevleniyordu. Eğilip Chu Yu’yu öpmekten kendini alamadı. “Pekâlâ, pekâlâ, hatalıydım. Shixiong beni istediği gibi azarlayabilir yeter ki görmezden gelmesin.” derken yüzü gülücüklerle doluydu. Durakladıktan sonra kesin bir şekilde “Ve ayrı ayrı uyumak yok.” dedi.
Bu hiç eğlenceli değil.
Chu Yu içine kapandı ve sessizliğini korudu.
Xie Xi, Chu Yu’yu sevip öperken tatlı tatlı gülümsedi. “Shixiong, Wei Ciyin beni davet etmek için gelmişti.”
Chu Yu şaşırdı. “Hı?”
Xie Xi: “Erdemli Yol’a ihanet edip Mei Yin Vadisi’ne katılmakla ilgilenip ilgilenmediğimi sordu.”
Chu Yu: “…”
Xie Xi’nin yüzü solgundu. “Babasının, ebeveynlerimi tanıdığını söyledi.”
Bu ne *****? Ana karakterin ebeveynleri burada mı gömülüydü???
Chu Yu şaşırmıştı.
Elbette ki Xie Xi Şeytani Yol’a katılmayacaktı, değil mi? Eğer katılırsa Chu Yu ne yapardı? Xie Xi’ye katılmak için Chu Ailesine ihanet edemezdi. Xie Xi devam ederken Chu Yu hâlâ ne diyeceğini bilmiyordu. “Reddettim. Bu yüzden Shixiong, Shidi’nin sevgisini başkasına kaydıracağı konusunda endişe duymasın. Shidi, o tür çöplerle ilgilenmiyor.”
…Kimin umrunda?
Chu Yu çaresizdi ve yüzündeki ifadeye çeki düzen verdi. “Wei Ciyin’i işkenceyle sorguya çekmenin bir yolunu bulmalıyız.”
“Lüzumu yok.” Xie Xi, Chu Yu’yu kollarında sıkıca tuttu ve parmaklarını onun uzun, siyah saçlarında gezdirdi. Gözleri donuktu. “Shixiong’a sahibim. Bu benim için yeterli. Ne tür gizli dertleri olursa olsun yıllardır tek kelime bile etmeden beni terk edip gittikten sonra artık ebeveyn diye anılmayı hak etmiyorlar.”
Chu Yu ağzını açtı ama Xie Xi’yi rahatlatacak hiçbir kelime düşünemedi.
Romanda ana karakterin ebeveynlerine ne olduğu açıklığa kavuşturulmamıştı. Aslında, isimleri dahi hiç geçmemişti. Xie Xi gerçekten ailesi tarafından terk edilmiş olsun ya da olmasın, yirmi yıllık ayrılıkları Xie Xi’nin başlangıçtaki özlem duygularını kayıtsızlığa ve biraz da nefrete çevirmişti.
Xie Xi bu şekilde hissetmekte haklıydı bu yüzden Chu Yu ona gönül ferahlatacak bir şey söyleyemedi.
Mei Yin Vadisi’nde birkaç gün geçirdikten sonra, tam Chu Yu’nun tekrar tekrar tahrip edilen beli neredeyse ona karşı isyân çıkarmaya hazırdı ki Mei Yin Vadisi’nin efendisi sonunda bir sonraki gün geri döneceğine dair bir not göndermişti.
Her zaman rahat ve uysal görünen Wei Ciyin nihayet hareketlenmişti. O, Chu Yu ve Xie Xi şartları belirlemek için karanlık bir köşede çömelmişlerdi.
Uzun bir süre tartıştıktan sonra Mei Yin Vadisi’nin efendisinin gardını indirmekten ve sonra onu bastırmaktan sorumla olan kişinin Wei Ciyin olmasına karar verdiler.
O sırada Chu Yu…
…
Chu Yu elini kaldırdı. “Afedersin ama üzerinde Ruh Çanı kullanılacak kişi uyanık ve sakin olmalı… Ya da en azından, buna karşı savaşmamalı. Aklı başında ve direnç göstermeyen bir hâlde olursa en iyisi. Genç Efendi Wei bunu garanti edebilir mi?”
Eğer her şeyi Xie Xi’ye bırakırlarsa, o da gidip Mei Yin Vadisi’nin efendisini dövüp karşı koyamayacak hâle getirebilirdi. Ancak, şu anda Mei Yin Vadisi’ndeyken klan liderlerini yenmek açıkça imkansızdı…
Wei Ciyin’i destekleyen Doğan Ruh aşamasındaki kıdemliler, onlara müdahale etmeyeceklerine dair söz vermişlerdi. Sadece gösteri izlerken patlamış mısır yiyen bir grup gibi yanlarında sessizce duracaklardı.
Wei Ciyin: “…Neden ailenizin gizli hazinesini kullanmak bu kadar zahmetli?”
Chu Yu kıkırdadı.
Wei Ciyin, yeteri kadar bilgi toplamamış tek kişiydi ancak bunun için Chu Yu’yu suçlamaya cüret edebilir miydi?
Wei Ciyin’in zihni allak bullak olmuştu. Nasıl olur da kendi babasına karşı sinsi bir saldırı başlatıp yarı ölü bir hâle gelmesine sebep olacak kadar ileriye gidebilirdi?
Chu Yu esnedi ve çıplak belini kaşıdı. Bir plan düşünmeye çalışan ve etrafta volta atan Wei Ciyin’e yan bir bakış atarken tembelce Xie Xi’nin kollarında oturarak Xie Xi’nin koyu saçlarını tuttu ve ördü.
Wei Ciyin’i tamamen göz ardı eden Xie Xi, saçlarını ören Chu Yu’ya baktı ve göz kırpıştırdı. Aniden Chu Yu’nun bunu öncesinde bir kez daha yaptığını hatırladı.
Chu Yu tamamıyla Xie Xi’nin saçını örme göreviyle meşguldü ki Xie Xi’nin aklına hayal meyal bir anı geldi ve onu kara kara düşünmekten kendini alamadı. Uzun bir süre kafa yorduktan sonra aniden detaylarını hatırladı.
O zaman Chu Yu, Tian Yuan Sekti’ndeydi. Bir gün, Chu Yu’nun üzerine aşırı derecede bir huzursuzluk ve bıkkınlık çökmüştü, bu yüzden Xie Xi’yi tutmuş ve baştan aşağı incelemişti. Birdenbire şeytani bir fikir gelmişti aklına. Xie Xi’nin saçlarını taramıştı. İtaatkar minik Xie Xi’nin tutumu, tam olarak Chu Yu’nun aradığı şeydi. Oğlan mutlulukla oturmuş ve sabırla Chu Yu’nun bitirmesini beklemişti. Chu Yu bütün öğleden sonrayı Xie Xi’nin saçlarını örerek geçirmişti ta ki o, küçük bir kız gibi görünene kadar…
Xie Xi güldü ve yumuşak bir sesle: “Shixiong hâlâ aynı. Hiç değişmemiş.”
Chu Yu’nun yüzü sakindi. “Shidi yanılıyor. Shixiong gelişti.”
Sonra bir şekilde, Chu Yu ayçiçeğiyle süslenmiş bir toka buldu ve sakince Xie Xi’nin saçını bağlayıp mükemmel ve sevimli örgüyü bitirdi.
Xie Xi örgüye dokundu, gülse mi ağlasa mı yoksa görmezden mi gelse bilmiyordu. Chu Yu’nun yüzünü ona doğru çevirip minik yüzünü öptü.
Wei Ciyin arkasını dönüp bu sahneyi görünce kalbinde karmaşık bir his yükseldi.
Şu anki durumda bunu yapmaya zorlanacaktı. Hayır, söz konusu bile değil.
Üstelik babası Wei Yuanshan’ın zihni uzun zamandır bulanıktı. Eğer yakın zamanda kendine gelmezse Wei Ciyin; Mei Yin Vadisi’nin, Dun Yue Sekti tarafından bütün bütün yutulmasından korkuyordu.
Wei Ciyin, birbiriyle bakışan biri küçük biri büyük iki figüre baktı. Aniden ilham geldi. Gözlerinde garip bir ışık belirdi. “Yoldaş Daoist Chu, bir fikrim var.”
“Hım?”
“Lütfen önce arkadaşını zapt et. Çok fazla heyecanlanmamasını söyle.”
Chu Yu sessizdi. Sezgileri ona Wei Ciyin’in fikrinin iyi bir şey olmadığını söylüyordu. Xie Xi’nin üzerindeki tutuşunu sıkılaştırdı ve kulağına fısıldadı. “Daha sonra seni çimdiklediğimde, ona saldır ama öldürme.”
Xie Xi uysal bir şekilde baş salladı.
Xie Xi’nin baş salladığını görünce, neyi kabul ettiğinden bihaber olan Wei Ciyin rahat bir nefes aldı. Samimiyetini göstermek amacıyla Chu Yu ve Xie Xi’yi meseleleri konuşmak için karanlık odasına götürdü ancak astlarını geride bıraktı.
Wei Ciyin kendini toparlar toparlamaz gülümsedi. “Aslında oldukça basit. Babam çocuklara aşırı düşkündür. Bu nedenle, eğer Yoldaş Daoist Chu benim oğlummuş gibi davranırsa babam bundan büyük bir mutluluk duyar ve bir anlığına gardını indirir. Böylece Yoldaş Daoist Xie onu indirmek için belirdiğinde babamı kesinlikle bastırabilir.”
Chu Yu: “…”
Chu Yu, Xie Xi’nin elini sertçe çimdikledi.
Xie Xi hemen harekete geçti. Önce nazikçe Chu Yu’yu yere indirdikten sonra Wei Ciyin’in üzerine atladı ve onu acımasızca tekmeledi. Yumruk ve tekmelerini hiçbir ruhsal güç kullanmadan savurdu ama Wei Ciyin’i baştan sona dövebilmişti, Chu Yu ise gülümsedi ve gayretli bir şekilde tezahürat yaptı.
Dank. Dank. Sesler odanın içinde yankılandı. Wei Ciyin’in yüzü mosmor ve cübbesi ise darmadağın oldu, kötü bir izlenim bırakıyordu. Sinirli bir şekilde: “Yoldaş Daoist Chu!”
Xie Xi ellerini silkeledi ve sakince Chu Yu’nun yanına döndü. Ödülünü beklerken gözleri parlıyordu.
Chu Yu parmak uçlarına çıktı ve alnından öptü.
Xie Xi kaşlarını çattı, tatmin olmamıştı.
Chu Yu anladı. Xie Xi’nin kafasını tutup aşağı çekerek kendi boyuna getirdi ve dudaklarından öptü.
Xie Xi’nin yüzüne yayılan gülümseme ifadesini yumuşattı. Dudaklarına dokunduktan sonra tekrardan Chu Yu’yu kucakladı, kayıtsız bir şekilde öfkeli Wei Ciyin’e dik dik baktı.
İkisine bakarken Wei Ciyin kaşlarını çatıyordu, kandırıldığını fark etmişti. Uzun bir süre öfkesini bastırdıktan sonra beceriksizce gülümsedi. “Yoldaş Daoist Xie, Shixiong’unun ömrü boyunca böyle kalmasını istemiyorsundur sanırım?”
Xie Xi ona soğuk bir şekilde baktı.
Xie Xi’nin kendini kaybedip Wei Ciyin’i öldürmesinden korktuğu için Chu Yu onu sıkıca tuttu. Wei Ciyin’e döndü ve “Babanın benim görünümümden mutlu olacağına emin misin?” dedi.
Ya eğer Wei Yuanshan, Chu Yu’yu bir çocuğa çeviren gizli tekniği biliyorsa? Eğer Wei Yuanshan bunu fark eder ve yaklaşamadan Chu Yu’yu vurup uzaklaştırırsa ne yapabilirlerdi?
Wei Ciyin başını iki yana salladı. “Bunun hakkında endişelenmemelisiniz. Babam, o… çocukları korumaya neredeyse paranoyak derecesinde takıntılıdır.” Kısa bir duraklamadan sonra ekledi: “Yoldaş Daoist Chu’nun içi rahat olsun, babam bu gizli tekniği hiç çalışmadı.”
Chu Yu bunu bir süre düşündü ardından baş salladı. “İşte bu kadar.”
Yorum