Çevirmen: Yuuki
…Hiç konuşmamış olsaydı Üçüncü Shidi onu fark etmeyecekti!
Chu Yu yüzüne bir şaplak atmak istedi.
Xie Xi’nin bakışları Chu Yu’ya düştü ve hafif bir gülümseme koyu gözlerine yayıldı. Sesini kısarak: “Shixiong, tahmin et Shizun ve Üçüncü Shidi ne düşünecek? ‘O Shixiong, Shidi’sini o kadar çok arzuluyor ki onu görmek için bin mil yol gelmiş’ mi diyecekler?”
Chu Yu sakince gülümsedi. “Dün gece Shizun’a bir not bıraktım.”
Kısa bir duraklamadan sonra Chu Yu kaş çatarak Xie Xi’yi defetti. Bedeninin içindeki o şeyin hâlâ yerinde durmadığını ve sorun yaratmaya hazır olduğunu hissedebiliyordu. “Çıkar şunu.”
Xie Xi birkaç gündür Chu Yu’yu görmemişti bu yüzden sıkıca onu tuttu, bırakmaya epey isteksizdi. Chu Yu’nun bedenini öpüp okşarken kendini zar zor tutuyordu. Yavaş yavaş içinden çıkarırken hafifçe inledi, başını Chu Yu’nun boynunda dinlendirdi, yavru kedi gibi ona sürtündü. Boğuk bir sesle: “Shixiong… Seni çok özledim…”
Tepeden tırnağa öpülüp okşanan Chu Yu kendini zorla kontrol edebildi. Kapının dışından Üçüncü Shidi’nin ürkek sesi geldi: “Da Shixiong… İkinci Shixiong… İyi misiniz?… Shizun sizi bekliyor…”
Xie Xi’nin kaşları seğirdi. Yüzündeki ifade şiddetlendi. Kapının arkasındaki belli belirsiz görülebilen figüre ters ters bakarken Xie Xi isteksizce Chu Yu’yu bıraktı.
Üçüncü Shidi’nin sesini duyduğunda Chu Yu kendine geldi. Zihninde uçuşan karmakarışık düşünceler de durdu.
Bekle bir dakika! Bu oda onun. Chu Yu’nun burada kalması normal değil mi?
Evet, kendi odasında olması normaldi.
Kendini bu düşünceyle rahatlatarak kıyafetlerini giydi, saçlarını yatırdı, ardından kapıyı açmak için kalktı. Beklenmedik bir şekilde Chu Yu kapı mandalına dokunamadan önce Xie Xi onu kollarına çekti.
Yüzünde sakin bir ifadeyle Xie Xi uzandı ve kapıyı açtı.
Üçüncü Shidi beklemekten sıkıldığı için kapının arkasına çökmüş kardan adam yapıyordu. Bir gürültü duyduğunda hemen döndü ancak önündeki sahneyi görünce söyleyeceği sözleri yuttu ve sessizce orada öylece kaldı.
Bir şey olduğunu tahmin etmesine rağmen…
Üçüncü Shidi; normalde asil, soğuk, zarif ve büyüleyici görünen Da Shixiong’un böyle bir tarafı olmasını beklemiyordu. Yüzündeki ifade hâlâ soğuk olsa da gözlerinin kenarları şehvetle biraz kızarmıştı. Dağınık saçları omuzlarına dökülmüş, nemli beyaz teniyle tezatlık oluşturmuştu. Boynundaki morluklar hiç de gizli değildi ve gevşek yakasının altındaki göğsünde bulunan mavi ve yeşil izler de görülebilirdi.
Chu Yu’nun cezbeden ‘tutkulu bir geceden sonra yeni uyanmış’ görünümü o kadar dikkat çekiciydi ki Üçüncü Shidi duyulacak şekilde yutkunmaktan kendini alamadı. Xie Xi’nin soğuk, sessiz yüzüne bakınca aniden farkına vardı.
…Shixiong’un mutlu birleşmesini bölmüştü.
Gözleri hareket etmeyi bıraktı. Xie Xi kaşlarını çatıp Chu Yu’yu arkaya, kendine doğru çekti, Üçüncü Shidi’den uzaklaştırdı. En sevdiği oyuncağını sahiplenici şekilde tutan bir çocuk gibi Chu Yu’ya sarıldı.
Üçüncü Shidi bir kez daha aydınlandı ve arkasını döndü, yüzünde şüpheli kırmızı bir parlaklık vardı. Ardından utangaç bir şekilde: “Şey… Aslında, muhtemelen Shizun’un acelesi yok. Da Shixiong, İkinci Shixiong acele etmeyin. Shidi gidecek.”
Bu sözleri söyledikten sonra Üçüncü Shidi, Xie Xi’nin gözlerindeki ifadenin yumuşadığını fark etti. Rahatladı ve en kısa sürede avludan dışarı koştu.
Onları rahatsız eden şahsın gittiğini görünce Xie Xi başını eğdi, ifadesi umutluydu. “Shixiong… Devam edelim mi?”
Yapılması gereken acil bir şey olsaydı Lu Qingan şahsi olarak ses iletim tılsımı kullanırdı. Üçüncü Shidi muhtemelen Chu Yu’nun döndüğünü tahmin etmiş ve sevinçle, gürültü ve heyecan içinde koşarak buraya gelmişti.
…O küçük velet. Orijinal romanda ölümünü arayan karakter olmasına şaşmamalı. Ne tür canlı sesler çıktığını düşünmek için duraklasa da beklenmedik bir şekilde yaklaşmaya cesaret etmişti.
Chu Yu istifini bozmadan sakince Xie Xi’nin sinsice onun dağınık kıyafetlerinin içine kayan eline vurdu. Ardından onu tekmeledi, yanlışlıkla tarif edilemez bir yere vurdu. Chu Yu ağzı seğirerek kendini temizlemek için odanın kenarına geri döndü.
Xie Xi hayâl kırıklığıyla iç geçirdi ve bir an olsun avludaki karı izlemek için orada durdu, ardından Chu Yu’yu takip edip içeri girdi.
Chu Yu’nun şu anki hedefi Lu Qingan’ı soruşturmaktı. Kendini temizledikten sonra Lu Qingan’ın yerine doğru yürüdü; zihni karmaşık, kafa karıştırıcı düşüncelerle doluydu.
Yuan Chen Tepesi’nde çokça sıradan mürit vardı ancak sadece Üçüncü Shidi Lu Qingan tarafından direkt müridi olarak kabul edilmişti. Bu yüzden son yıllarda birçok mürit Yuan Chen Tepesi’nden ayrılmıştı. Dolayısıyla yalnızca birkaç kişi hâlâ dongfularda kalıyordu ve bu yer, Chu Ailesinin Akçaağaç Vadisi gibi neredeyse ıssız, neşesiz ve yapayalnız kalmıştı.
(ÇN: 洞府 (dongfu): Mağara meskeni; ölümsüzlerin efsanevi konutları)
Qing Tu’ya her gelişinde olduğu gibi Lu Qingan sessize taş bir bankta oturmuş, kılıcını temizliyordu. Fakat bu kez sadece Yan Hue değil Bu Heng ile de ilgileniyordu. Taş masanın yanında oturan yarı saydam bir ruh vardı. O ruh elleriyle çenesini tutmuş yüzünde hafif bir gülümsemeyle Lu Qingan’a bakıyordu. Bazen ruh; Lu Qingan’ı sinirle kaş çattıran, neredeyse üzerine saldırtacak esprili sözler söylüyordu.
Chu Yu neşelenmişti. Taş masaya yaklaşır yaklaşmaz Shen Nian’ın sesini duyabildi.
“… An An, biz geçmişte gerçekten karşılaştık mı? Tian Yuan Sekti’ndeki en önemli kişim sen misin? Sana ne kadar bakarsam o kadar tanıdık geliyorsun. Dün gece rüyamda seni gördüm…”
Lu Qingan soğuk bir tonda sözünü kesti: “Ruhlar rüya görmez.”
Sorun yaratmayı seven birinin sinsi havasıyla Shen Nian çenesini kaldırmak için elini kullandı. “Doğrusu ben normal bir ruh değilim.”
Lu Qingan’ın yüzü ifadesizdi ama Yan Hue kılıcı azarlayıcı bir ‘çın‘ sesi ile kınından çıktı.
Bir lider gerektiğinde boyun eğmesini bilir; ama yeri geldiğinde de dik durabilir. Böylelikle inatçı Shen Nian bile hemen çenesini kapadı ve tekrar ağzını açmadan önce Lu Qingan’ın Yan Hue’yi kınına koymasını bekledi.
(ÇN: 大丈夫能屈能伸(Bir lider gerektiğinde boyun eğmesini bilir; ama yeri geldiğinde de dik durabilir) deyimi, olgun, esnek ama kararlı bir kişiliği anlatır. Zorluklar karşısında geçici olarak geri çekilmekten, taviz vermekten gocunmaz; ama fırsat doğduğunda da cesurca ileri atılır.)
Chu Yu az kalsın kendini gülmekten alıkoyamayacaktı. Ağzının kenarları seğirdi ve kendine karakter dışı davranışlar sergilememesi gerektiğini hatırlattı. Taş masaya yaklaştı ve eğildi. “Shizun, döndüm.”
Zarif bir hareketle Lu Qingan Yan Hue’yi kınına soktu. Başını salladı. “Dönmüş olman güzel.”
Bu tavırdaki ustasından şüphe duymaya cüret eden Chu Yu gibi vefasız bir müride sahip olan Lu Qingan’ın kalbi kırılmış olmalı. Chu Yu tereddüt etti, utançtan sessiz kaldı.
Gerçekten Lu Qingan’a seyehatinin amacını söylemek istiyor muydu?
Chu Yu, Lu Qingan’ın bilerek Jing Hua’da yaşananları yaydığına ve Chu Ailesini böyle müşkül ve sıkıntılı bir duruma düşürdüğüne hakikaten inanmıyordu.
Lu Qingan soğuk ve kibirli görünse de aslında sakin ve sabırlı, açık yürekli ve dürüsttü. Çok açık sözlü ve dobra bir insandı.
Bu orijinal romanda okuduğu şeydi ve de deneyimlerinden çıkardıklarıydı.
Ancak… Lu Qingan şu anda böyle ciddi bir tavırla baş müridine bakıyordu. Chu Yu’nun kişisel inancı olmamasına rağmen böyle şüpheyle dile getirmek bile Lu Qingan’ı hayâl kırıklığına uğratmaz mı?
Chu Yu’nun kafası ne yapacağı hakkında oldukça karışıktı. Dedikoduları yayan herkesin korkunç bir ölümle gebermesini diledi.
Shen Nian aniden güldü. “Minik Yu-er çoktan büyük Yu-er olmuş mu? Ne yazık ki eski hâline döner dönmez Shizun’un gibi olmuşsun. Hâlâ gençsin! Neden tüm gün etrafta böyle soğuk, kayıtsız bir ifadeyle dolaşıyorsun? Shizun’una bak. Çoktan uzun zamandır onunla uğraşıyorum ama gülümsemedi bile.”
Kısa bir duraklamadan sonra Shen Nian, Xie Xi’ye baktı ve ona göz kırptı. “Kardeşim, doğru muyum? Bir gülümsemeye bakmak çok hoş.”
Chu Yu, orijinal Chu Yu’nun imajını sürdürmek için Xie Xi’nin önünde nadiren gülümser veya gülerdi ama bu ifadeler gülümsemek veya gülmek sayılmayacak kadar hafifti. Shen Nian’ın sözlerini duyan Xie Xi etkilendi ve onayladığını göstermek için başını salladı.
Sonunda Chu Yu’ya yaklaşarak fısıldadı: “Shixiong’un ara sıra gülmesi iyi olur.”
Chu Yu konuşamadan önce sohbet Shen Nian tarafından çoktan ele geçirilmişti, bu da Chu Yu’nun konuşmasını zorlaştırmıştı…
Chu Yu’nun hissettiği kızgınlık yüzündeki ifadeyi daha da soğuttu.
Lu Qingan ve Chu Yu bir an için birbirlerine baktılar ardından Lu Qingan açıkça: “Yu-er, bu öğretmen masumiyetini kanıtlamak için ne yapmalı?”
…Shizun, gerçekten açık sözlüsün.
Bir anda Chu Yu’nun zihni, eğer bu normal bir durum olsaydı verebileceği sayısız cevapla doldu.
“Hayır, hayır, Shizun, sana inanıyorum!”
“Shizun bunu nasıl söyleyebilir? Bu mürit evdeyken sıkıldı ve kazayla Tian Yuan Sekti’ne kadar gece gündüz binlerce mil yürüdü, ardından yanlışlıkla Yuan Chen Tepesi’ne rastladı ve Xie Xi’nin yatağına gitti. Bekle, hayır, kendi yatağım…”
“…Shizun…”
Kes artık!
Ağır karakter dışı davranış!
Sayısız yaygın cevaplar kullanılamaz. Chu Yu bir an için sessizdi ardından elini kaldırdı ve fısıldadı: “Teşekkür ederim, Shizun. Shizun sadece gönül rahatlığıyla tepede kalmalı.”
Lu Qingan’ın özellikle bir şey yapmasına gerek yoktu.
Yalnızca beklemeleri ve zamanını kollamaları gerekti. Normalde ne yapıyorlarsa ona devam edebilirlerdi. İnsanların bu dedikoduları sonsuza dek konuşması mümkün olmadığından Chu Ailesi bekleyebilirdi. Chu Ailesi hakkındaki dedikodu yavaş yavaş azaldığında dedikoduları yayan o kişi kesinlikle tekrar ortaya çıkacaktı.
Neticede dedikodu korkutucu bir şeydi, hem sıradan insanların dünyasında hem de kültivatörlerin diyarında. Chu Ailesini gözler önüne ittiği için o kişinin başka bir gayesi olmalıydı. Eğer o işi bu kez istediğini alamazsa eninde sonunda tekrar ortaya çıkar ve er ya da geç kaçınılmaz bir şekilde oyunu bozulurdu.
O kişiyi yakalar yakalamaz tehlikeyi yok edebilirlerdi.
Chu Yu’nun zihni artık berraktı. Yeni bir sorun ortaya çıktığında Lu Qingan onun yanında olduğu sürece Lu Qingan’ın üzerinde daha fazla şüphe olmayacaktı.
Shen Nian tüm bu zaman boyunca Lu Qingan’ın yanındaydı. Doğal olarak Chu Ailesinin durumunu biliyordu. Chu Yu’ya kısa bir bakış attı ve hiçbir şey söylemedi lakin bilinçsizce Lu Qingan’ın eline doğru uzandı ve nazikçe okşadı, onu rahatlamak istiyor gibi görünüyordu.
Yüzünde sükunetli bir ifadeyle Lu Qingan eline vurdu. Chu Yu’nun hâlâ biraz depresif olduğunu görünce mırıldandı: “Suçlu hissetme, sadece ne yapman gerekiyorsa yap. Devam et.”
Chu Yu bir kez daha eğildi ve avludan çıktı.
Xie Xi, Chu Yu’yu takip etti. Göz kırpıştırarak: “Shixiong Yuan Chen Tepesi’nde mi yaşayacak?”
Chu Yu, Xie Xi bir bakış attı. Çocuk heyecanını saklamaya bile çalışmıyordu. Chu Yu bir şey söylemedi ve Xie Xi’nin ne kastettiğini yanlış anlamış gibi davrandı: “Shidi, Shixiong’un onun yatağını çalmasından mı korkuyor? Endişelenme, gece uyumak için odana dönebilirsin.”
Xie Xi’nin yüzündeki ifade birdenbire tamamen değişti. “Kesinlikle olmaz! Shixiong, Shidi’yle uyumak istediğini söyledi!”
Chu Yu, Xie Xi’yle uğraşmaya devam etmek istiyordu ki önünde bastırılmış bir gülme sesi duydu.
Xie Xi’nin kaşları çatıldı ve bir süre kara baktı. Sakince çömelip bir kar topu yaptı ve bir şeye fırlattı. Chu Yu ona meraklı bir şekilde baktı.
Önlerinden bir yerden birinin acı hırıltıları duyuldu. Chu Yu karda yavaş yavaş beliren bir figür gördü. Alnına yapışmış kağıt bir tılsım vardı ve ağlıyordu. Kar topunun isabet ettiği tılsımı çıkarırken Chu Yu’ya ve Xie Xi’ye bakıp usulca uzaklaştı. “…Da Shixiong, İkinci Shixiong..”
Xie Xi’nin gözleri soğuktu. Alaycı bir tavırla: “Bunun komik olduğunu mu düşünüyorsun?”
Üçüncü Shidi o kadar korkmuştu ki neredeyse gözyaşlarına boğulacaktı. “Hayır… Komik değil, hem de hiç!”
Chu Yu çaresizce Xie Xi’ye elini salladı, ardından Üçüncü Shidi’ye doğru uzandı. Ancak Xie Xi’nin dar kafalı kıskançlığını düşününce ona kalkmasında yardım ederse daha sonrasında Üçüncü Shidi acı çeker diye korkuyordu. Bu nedenle ileri hareket etmedi. Onun yerine tılsımın eline doğru uçmasını sağladı. “Pekâlâ, Xie Xi. Üçüncü Shidi’yi korkutma.”
Kısa bir duraklamadan sonra Chu Yu elindeki yazıyı salladı. “Bu… Görünmezlik Tılsımı mı?”
Üçüncü Shidi aniden gülümsedi ve acıyla inlemeyi bıraktı. Ayağa kalktı ve cübbesindeki karı temizledi. Başını sallayarak: “Sadece denemek istedim… Başarılı olmasını beklemiyordum.”
Tılsıma dönerken Chu Yu’nun ifadesi karmakarışıktı.
Üçüncü Shidi gerçekten bir dahiydi. Lu Qingan’ın onu müridi olarak kabul etmeye istekli olmasına şaşmamalı.
Ne yazık ki zorba Sistem ona herhangi özel bir yetenek bahşetmemişti…
Bu düşünce tam aklından geçmişti ki Sistem’in incinmiş tonu beyninde yankılandı: “Yönetici yanılıyor~ Yönetici bu romanın bir ana karakteri olduktan sonra~ hikayenin sonraki kısmı boyunca Sistem ona çoktan ana karakter halesi verdi~”
Şaşkın Chu Yu pat diye söyleyiverdi: “Ana karakter halesi mi?”
Sistem: “Yanlış anlamadın~ Bu, ana karakter halesi~ Romanda kalmayı seçtin~ ve erkek başrol oldun~ Teşekkür etmek amacıyla~ yöneticiye ‘ana karakter halesi’ hilesi verildi~”
Chu Yu neşelendi: Bu demek oluyor ki ileride ne yaparsa yapsın ölmeyecek!
Hahahahahaha, bu harika!
Chu Yu heyecanını zar zor bastırıyordu. Kendinin bir dizideki erkek başrol gibi davranma yönündeki sapkınca arzusunu rahatlatmak için kışkırtıcı bir şekilde Xie Xi’nin çenesini kaldırarak onunla ugraşmak istiyordu. Ne yazık ki Üçüncü Shidi buradaydı ve dolayısıyla Chu Yu bunu yapacak kadar küstah değildi.
Neşeli Üçüncü Shidi’nin elinde Görünmezlik Tılsımını tutarak gidişini izleyen Chu Yu kuru kuru öksürdü. Cilveli bir şekilde Xie Xi’yle uğraşmak ve flört etmek üzereydi ki kaşlarını çattığını fark etti. Xie Xi’nin ifadesi somurtkandı.
Chu Yu’nun kalbi tekledi. “Sorun ne?”
Xie Xi, Yuan Chen Tepesi’nin dongfularının girişindeki bariyere bakmak için kafasını çevirdi. “Bariyerin dışında bir sürü kişi var.”
Ne?
İnsanlar Chu Yu’nun döndüğünü duymuş ve bu yüzden aralarından bazıları Chu Ailesinin destanının bir pembe dizi gibi ortaya serilmesini izlerken çekirdek çitlemek istemiş olabilir miydi?
Chu Yu afallamıştı ama bir an olsun bunu düşündükten sonra Xie Xi’yle gidip kontrol etmeye karar verdi.
Lu Qingan’ı rahatsız etmelerine göz yumamazdı.
Chu Yu hızlıca girişe vardı. Ardından kendini sakinleştirdi ve dışarı adım attı. Gözleri dışarıdaki yoğun insan kalabalığını süzerken Chu Yu’nun kafa derisi uyuştu.
Usulen meditasyon ve kültivasyon yapmak için bir yere yerleşmesi gereken bu kültivatörlerin gerçekten de buraya gelip çekirdek çitlemekten başka yapacakları daha iyi bir şey yok!
Chu Yu içinden bu durum hakkında yakındı, gerçekten onlardan kurtulmak istiyordu ki kalabalığın önündeki genç adam onu gördü. O genç adamın gözleri parladı ve bağırdı: “Da Shixiong! Gerçekten sizsiniz! Döndünüz!”
Genç adamın konuşmasını duyar duymaz arkasındaki insanlar çığlık atmaya başladılar ve bağıra çağıra ön taraflara sıkışmaya çalıştılar. Bazıları ise gözyaşlarına boğulmuş, boğuk seslerle bağırıyordu.
“Chu Shixiong… Hakikaten Chu Shixiong! Chu Shixiong, Anıt Mezar Harabelerinden çıkmış!”
“Chu Shixiong… Yıllardır resim albümünüze o kadar çok göz attım ki aşırı derecede yıprandı…”
“Shimei resminizi odasından çıkarmaya hep isteksizdi. Bugün Chu Shixiong’u şahsen göreceğimi hayâl etmeye cesaret edemedim..”
…
Bu gösteri hakikaten türünün tek örneği.
Chu Yu afallamıştı.
BU NE S**İM??
Ne tür bir vaziyet bu?
Yorum