Çevirmen: Khentimentiu
Cream Mansion için yapılan seçmeler neredeyse bir ay sürdü. Hwang Ji-woo rolüne tam 1000’den fazla kişinin başvurması, projenin kısa sürede gündem olmasına yetmişti. Bu rolü oynayacak kişi, Choi Hong-seo olacaktı. Üçüncü turu geçen adaylar dokuz kişiye kadar daraltılmış, final seçmesi için üçer kişilik gruplara ayrılmışlardı. Choi Hong-seo, son gün sahneye çıkacak olan gruptaydı.
Final seçmesinin yeri ise oldukça sıra dışıydı, Lüks bir otelin süitiydi. Daha önce pek çok seçmeye katılmış olan Choi Hong-seo için bile bu bir ilkti. Hiçbir ünlü yönetmen, seçme mekânına bu kadar para harcamazdı. Adaylar oturma odasında bekletiliyor, seçmeler iç taraftaki çalışma odasında yapılıyordu. Süit oldukça genişti, bu sayede adaylar birbirlerinden uzak kalarak hazırlıklarını rahatça sürdürebiliyordu.
Choi Hong-seo’nun bölümü, Han Nehri ve ötesinde uzanan Seul manzarasına bakan geniş camların önünde yer alan yuvarlak bir masadaydı. Sonbahar güneşi sıcak ve parlaktı. Yaz tamamen geçmişti. Onunla birlikte gelen Yong-jae pencere kenarında hayranlıkla manzarayı izliyor, Choi Hong-seo ise artık ezbere bildiği replikleri bir kez daha tekrar ediyordu.
“Bu film Lee Hae-seong’un yatırımıyla yapılıyor, ölçek bambaşka yani. Hayatımda bu kadar güzel bir odaya ilk kez geliyorum.”
“…”
Lee Hae-seong ismi Choi Hong-seo’nun kulağına bir sürpriz gibi çalındı. Hiçbir şey yapmamış olsa da elleri istemsizce gerildi, tuttuğu senaryo kağıdının köşeleri buruştu.
“Duyduğuma göre, bu odanın gecelik ücreti 20 milyon won’muş. Sence sadece seçmeler için bu kadar para harcamışlar mıdır?”
“Bilmem…”
Karşısında oturan Yong-jae’ye doğrudan bakamıyor, sadece önündeki kahve fincanını alıp alıp yerine bırakıyordu.
“Ah, hyung, sen seçmeye hazırlanıyorsun doğru ya, çok konuştum değil mi? Tamam, susuyorum. Odaklan sen.”
İlk aday içeri girmişti bile, sırada Choi Hong-seo vardı. Üçüncü turda “ne olursa olsun bu işi alacağım” diye kendini motive edebilmişti ama final turuna gelince heyecanını bastırmak artık kolay değildi.
Senaryoyu masaya bıraktı, sandalyesini sessizce geriye itti ve ayağa kalktı.
“Yine nereye gidiyorsun?”
“Lavaboya.”
“Yine mi? Daha on dakika önce dönmüştün.”
“Son kez gidip geleceğim.”
Konuk lavabosu, mutfağın yanındaki labirent gibi koridorun sonunda, seçmenin yapıldığı çalışma odasının karşısındaydı. Elini sabunla iyice yıkadı, derin bir nefes aldı ve aynadaki hâlâ yabancısı olduğu yüzüne bakarak repliklerini bir kez daha prova etti.
“Peki ya Yoon Hye-an ne olacak?”
Tam o sırada dışarıdan bir ses duyuldu.
“Üçüncü tura kalabildiğine göre…”
“Ölüp dirildi diye gündemde. O yüzden mi seçmelere aldılar yani?”
“Başka biri olsa neyse de, Kang yönetmenden bahsediyoruz. Popülerliğe göre oyuncu seçecek biri olsaydı, kendi filmleri çoktan patlardı zaten.”
İki kişinin sesi, alaycı bir neşeyle karışmıştı. Prodüksiyon şirketinin geçici mutfağında hazırlanmış atıştırmalıkları almaya gelmiş olmalılardı. Ağzında bir şey çiğnerken, dedikoduya devam ediyorlardı.
“Bizim Park, klasik bir oyuncu. Ama Shim yönetmen, neden bu kadar zahmete girip çocuğunu başrol yapmaya çalışıyor ki? Film’in gişede iş yapmayacağı çok belli.”
“Gişe olmasa da yurt dışından ödül yağıyor. Cannes, Berlin gibi ödüllerden birini alırsan, statün de, değerin de uçuyor.”
Belli ki bu iki kişi, o gün seçmelere katılan iki oyuncunun menajerleriydi. Biri genç yaşına rağmen oyunculuğu kabul görmüş bir isimdi, diğeri ise zaten zirvedeki bir yıldızdı. Oyuncuları başarılı olunca, bu seçmenin önemi onların umurunda bile değildi sanki.
“Peki ya neden Yoon Hye-an’ı getirdiler ki? Oyunculuk desen yok, bir de set ortamını mahvettiği dedikoduları var.”
“İyi oyuncu diye grubu terk eden çocuğa bak. Sadakat sıfır. Ne zaman çağırsan iş yapıyor da… Artık hayranı da kalmadı.”
“Yok artık, gerçekten Yoon Hye-an mıymış?”
Kaygılı sorunun ardından kendinden emin bir burun kıvırma sesi duyuldu.
“Filmi mahvetmek istemiyorlarsa Yoon Hye-an’ı seçmezler herhalde.”
Eskiden “X-Gun” lakabıyla anılan Choi Hong-seo, artık “grubu terk eden, sigara içen, zaman kaybı” etiketiyle damgalanıyordu. Buna üzülmüyordu bile. Bu, kendi ektiği şeylerin biçilen haliydi.
Banyodan çıktığında yüzünde acı bir gülümseme vardı. Açık mutfak kapısının önünden geçerken alaycı bir ses yankılandı.
“Ha? Hye-an, sen burada mıydın?”
Her şeyi duyduğunu biliyorlardı ama umursamıyorlardı. Aksine, duymuş olmasını eğlenceli bulmuş gibiydiler. Diğeri de en az onun kadar pişkindi.
“Sıra sende, değil mi? Hadi, birlikte elimizden geleni yapalım!”
“Evet, elimden geleni yapacağım. Diğer oyunculardan farklı olarak gerçekten çaresizim. Kazanmak istiyorum.”
Başını eğdi ve koridordan uzaklaştı.
“Bu lavuk hâlâ aynı.”
Arkamdan dedikodu sürüyordu ama duymazdan gelmek kolaydı artık. Gülünmeye bile değmeyecek saçmalıklardı.
Yoon Hye-an’ın sektördeki kötü şöhretine dair söylentiler kulağına çalınmıştı ama hiçbir zaman onun hakkında fazlasını öğrenmeye çalışmamıştı. Yabancıydı, yakın değildi. Fakat anlaşılan, düşündüğünden de kötü bir ünü vardı.
Yoon Hye-an, Choi Hong-seo’dan bir yaş küçüktü, ama ondan bir yıl önce çıkış yapmıştı. İkisi de yetişkin olarak çıkış yapmış, ekiplerinin en yaşlı üyeleri olmuşlardı. Hye-an, ‘Titan’ adlı idol grubuyla sahneye çıkmış ama tıpkı Choi’nin grubu ‘Layered’ gibi, uzun süre tanınmamıştı. Sonrasında oyunculuğa yönelince tanınmaya başlamıştı. Asıl yükseliş de onun sayesinde başlamıştı.
Oyunculuğuna dair tartışmalar hiç bitmemişti. Ama o dönem oynadığı sitcom, derin oyunculuk gerektirmediği için hayranları onun beceriksizliğini bile “sevimli” bulmuşlardı. Sitcom’un aşırı popülerliği de bunda etkili olmuştu.
Ancak sonra Hye-an, aniden idol faaliyetlerine ilgi duymamaya başladı. Titan, bir süre beş kişilik tanıtım yaptı ve kısa süre sonra Yoon Hye-an’ın gruptan ayrıldığı basın açıklamasıyla duyuruldu.
Choi Hong-seo, Hye-an’ın geçmişine gerçekten ilgi duymuyordu. Onun hayatını araştırıp anlamaya da niyeti yoktu. Sadece, Yoon Hye-an’ın artık kendi hayatının sorumluluğunu alması gereken bir noktada olduğunu görüyordu.
Başından beri, içi ve dışı arasındaki bu çatışmanın ne kadar süreceğini bilmiyordu. Son bir aydır seçmelere odaklanmışken her gece bunu düşünüyordu. Yarın sabah tekrar Choi Hong-seo olarak uyanabilecek miydim? Yoksa tamamen Yoon Hye-an’a mı dönüşmüştüm? Ya da ikimiz de birden mi silinecektik?
Bir kez böyle saçma bir şey yaşandığına göre, yine olmayacağının garantisi yoktu. Her gün, yok olma korkusuyla geçen bir döngüydü. Ama yine de buraya gelmemek gibi bir seçeneği yoktu.
Choi Hong-seo ortadan kaybolduğunda bile Lee Hae-seong bu filmden vazgeçmemişti. Durdurulan film tekrar canlanıyordu. Kalbi yeniden atmaya başlayan, soluğu tekrar alan biri gibi. Ölüyken yeniden hayata dönen biri gibi.
Her an tekrar yok olabilirim düşüncesiyle ne tereddüde ne de korkuya yer kalıyordu. Diğerlerinin kahkahaları, parmakla göstermeleri… Artık sadece önemsiz ayrıntılardı. Eskiden Choi Hong-seo’yken, herhangi bir yabancının yazdığı bir yorum bile boğazına ip gibi dolanırdı…
“Hyung, nerede kaldın sen? Sıra bizde.”
Yong-jae kaygıyla onu ararken tam koridorun başında karşılaştılar. Az önceki laflar sayesinde, içinde kalan tüm gerginlik öfkeye dönüşmüştü, bu da işe yarardı.
“Üzgünüm. Aynaya bakıp biraz prova yaptım…”
“Vallahi hyung, senin oyunculuğun son zamanlarda korkunç bir şekilde gelişti. Pek anlamam ama bu kadar kısa sürede bu kadar ilerlemek imkânsız. Sanırım fark etmemişim ama sen gerçekten bir dehasın. Bu işi alırsın.”
“Teşekkür ederim. Seni de bu filme sokacağım.”
Choi Hong-seo’nun sözlerine Yong-jae hafifçe gülümsedi.
“Dedim ya, son zamanlarda başka bir insana döndün sen. Yani… iyi anlamda tabii!”
Dışarıdan Yoon Hye-an gibi görünse de içi tamamen Choi Hong-seo’ydu. Hatıraları, alışkanlıkları, zevkleri ve emekle biriktirdiği becerileri de öyle.
Zaten daha önce Kang Woo-hyun tarafından Hwang Ji-woo rolüne seçilmişti. Bu yüzden başından beri garip bir güven hissediyordu. Kang Woo-hyun’un iş seçiminde tutarlı bir zevki vardı ve hiçbir yatırımcı, onun inatçılığını kıramazdı. Görünüşüm değişse bile, defalarca seçmeye girsem de… Yönetmen Kang Woo-hyun, her seferinde Hwang Ji-woo rolü için yine Choi Hong-seo’yu seçerdi, buna emindim.
“Yoon Hye-an bey, içeri buyurun.”
Çevirmen notu: Herkese Merhaba! CNC için kaynak sıkıntısı yaşıyorduk ve neyse ki bu sorun çözüldü! Bundan sonra bölümler düzenli ve sık bir şekilde sizlerle olacak, keyifli okumalar!
Yorum